Hiç Kimsenin Öyküsü... TİYATROSEVERLERLE BULUŞMAYA DEVAM EDİYOR!

Hiç Kimsenin Öyküsü... TİYATROSEVERLERLE BULUŞMAYA DEVAM EDİYOR!

Kropstiyatro 'Hiç Kimsenin Öyküsü' oyunuyla sezonu Moda Sahnesi’nde açtı.

“Vahşetten insanlığa yönelen hiçbir evrensel tarih yoktur, sadece sapandan bombaya geçiş vardır.”

       T. Adorno

Kropstiyatro’nun geçtiğimiz sezon nisan ayında sahneye koyduğu ilk oyunu ‘Hiç Kimsenin Öyküsü’nde tren, Moda Sahnesi’nden sonra ve 31 Ekim’de ise DasDas’a ve devamında 14 ve 28 Kasım’da Tatavla Sahne’ye uğruyor.

Erdi Mamikoğlu’nun kaleme aldığı, Kropstiyatro’nun aynı zamanda kurucusu olan Dilek Güven’in yönettiği ‘Hiç Kimsenin Öyküsü’, barışın ilân edildiği bir dönemde, karşı cephelerde savaşan iki insanın, bir tren kompartımanında karşılaşmaları sonucu yaşananları anlatıyor.

Oyun, savaşın yaşattığı acıların, insanların içine işlediği gri renginin bir insanın sıfır noktasına dönmesini ne kadar zorlaştırdığını gözler önüne seriyor.

Genç oyuncular Anıl Kır ve Ertunç Uygun, etkileyici performanslarıyla savaşın yıkıcı yönünü en gerçekçi şekilde gözler önüne serdiği ‘Hiç Kimsenin Öyküsü’, tiyatroseverlere şu şekilde sesleniyor:

“İnsanlık tarihine panoramik bakabilseydik uzaktan bir manzaraya bakar gibi, ne hissederdik, nasıl değerlendirirdik bu manzarayı acaba?

Onca acıyı, yıkımı, kanı, gözyaşını nasıl adlandırırdık da, ardından hangi türküyü söylerdik; kahramanlık mı, ağıt mı, gurur mu, öfke mi, pişmanlık mı…

Sonra belleklerimize kazınan bu manzarayla nasıl yaşamaya devam ederdik, bu yükü taşırken sırtımızda yorgunlukla bir köşede düşünmez miydik, yıllar sonra bizim baktığımız gibi birileri de bakıverse bu manzaraya, bizi de görmez miydi bu panoramada…

Biz de artık bu manzaranın bir parçası oluvermez miydik onun gözünde?

İki insan… Karşılaşırlar bir tren kompartımanında. Bilmezler ki, aynı şehirde yaşarlar ve hatta bilmezler ki komşular.

Bilmezler ki, onlar farklı renktedirler, farklı renklerin cephelerinde geçirmişlerdir, bir gün önce ilan edilmiş barışın savaşını.

Hiç kimsedirler onlar, ya da belki herkes. ‘Savaş alanı’ aslında sadece savaş alanı değildir, bellekleridir, anılarıdır, tarihleridir, yargıları ve önyargılarıdır, bugünleri ve yarınlarıdır, hikâyelerinde artık noktayla biten bir cümle değildir ‘cepheler’.

Bu tren bir öyküye giderken yollar nasıl kesişir, yollar nasıl geçilir?”

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.