Beni Alan Magazin Müdürü Yaşadı...
MİLLİ DAVULCUYU TANIMAYANLAR.. `BABA'NIN O BAGETLERİ VAR YA.. ANLADIN SEN ONU!

Beni Alan Magazin Müdürü Yaşadı... MİLLİ DAVULCUYU TANIMAYANLAR.. `BABA'NIN O BAGETLERİ VAR YA.. ANLADIN SEN ONU!

Ayla Dikmen.. Bir dönemin süperstarı.. Yıllar sonra Çağan Irmak'ın son filmi 'Issız Adam'la yeniden gündeme geldi. Toplumdaki bu Ayla Dikmen rüzgârının farkına varan bazı televizyon programlarının yapımcıları da, hemen ünlü sanatçıyı programlarına davet etmek için telefonlarına sarıldılar..

Oysa 'Türk Hafif Müziği'nin Kraliçesi' Ayla Dikmen, 20 Ağustos 1990 tarihinde İzmir Özel Sağlık Hastanesi'nde yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayarak 46 yaşında aramızdan ayrılmıştı.. 'Efsaneler' arasındaki yerini çoktan almıştı.. Son yazımda uzun uzun anlatmıştım 'rahmetli' Ayla Dikmen'i..

Bu sabah [17 Aralık 2008] kanımı donduran bir haber daha geldi kulağıma.. Adını açıklamadığı bir magazin muhabiri kardeşimiz Kâmuran Akkor'la röportaja gitmiş.. Sormuş da sormuş.. Notlarını almış.. Bir ara nasıl olduysa aklına gelmiş:

-Kâmuran Hanım, eşiniz ne iş yapardı?

Kâmuran Hanım'ın 'EŞİ' hemen lâfa karışmış:

'Kâmuran Hanım'ın çantasını taşırım?'

Eğer, o muhabirin Magazin Müdürü; bu röportajı 'gözucuyla okuyup sayfaya gönderdiyse' inanın öyle çıkmıştır..

Şimdi ben ne diyeyim?

Sevgili Mustafa Sandal'ın çok sevilen bir şarkısı vardı; 'Kız Seni Alan Yaşadı' diye.. Ben de şakayla karışık [her şakada bir ciddiyet payı olduğu da unutulmamalı] diyorum ki;

Beni alan Magazin Müdürü yaşadı? Çünkü 35 yıl benim çalıştığım kuruluşlarda [Hey, Milliyet, Takvim, Star, Habertürk ve Hürriyet] böyle bir 'hataya asla düşülmedi? Aylardır yazdığım Magazinkolik'te düşülmediği gibi..

'Habertürk' dedim de.. Habertürk Gazetesi'nin 'rahmetli' Ufuk Güldemir'in yönetimindeki ilk kadrosunda yer alma şansını bulan gazetecilerden biriydim.. Ciner Grubu'nun satın aldığı ve adının 'Habertürk' olması düşünülen gazete yöneticileri ise sanırım geçirdiğim by-pass'tan sonra beni mesleği bıraktı sanıyor..

Neyse.. Önce, Kâmuran Akkor'un eşinin ne iş yaptığını soran 'gazeteci'ye şöyle bir not düşeyim:

Şu an 80 [yazıyla seksen] yaşında olan Türk Hafif Müziği'ne damgasını vuran ünlü davulcu Vasfi Uçaroğlu'nun yıllardır elinden bırakmadığı o bagetleri var ya [şimdi 'baget ne?' diye soran kardeşlerim de çıkabilir; ona da açıklık getireyim.. Baget; davula vurulan 'sopa'..] Hah işte o 'sopa'lar var ya.. Gaffur'un dediği gibi 'Anladın sen onu..'

Magazin Müdürleri'ne de sesleniyorum.. Muhabirlerinizi böyle 'mücevher kutusu'nda saklanması gerekli sanatçılara gönderirken, beni aramalarını salık verin.. Onlara mutlaka diyeceğim bir iki lâf, vereceğim bir iki bilgi olacaktır..

Şimdi aşağıya sevgili Vasfi Ağabeyimin ayrıntılı bir yaşam öyküsünü yazıyorum.. 'Genç kuşak' bu efsaneyi yakından tanısın diye..

Haaa.. Ayla Dikmen'i programına davet etmek için telefona sarılan televizyon yapımcıları.. Şayet; Vasfi Ağabeyi aramak isterseniz bu kez gerçekten telefona sarılın.. Çünkü 80 yaşında ama delikanlı gibi dimdik ayakta çok şükür.. Allah uzun ömürler versin, eşinin, çocuklarının ve torununun yanından ayırmasın.. Amin!

VASFİ UÇAROĞLU

1928 yılında İzmir'de dünyaya geldi. Babasının cambazhanesinde krankas davulu çalarak müziğe başladığında henüz beş yaşındaydı. Kolunun gücü kaldırmaya yetmiyor, bu yüzden iki eliyle birlikte kaldırıp vuruyordu. Teneke bir davulu vardı. Küçük Vasfi, bir bayram günü yaşamının hem çok tatlı hem de çok acı anılarını bir arada yaşadı. Babası, oğluna çok güzel lâcivert bir ceket almıştı. Herkesin görünce kıskanacağı cinsten bir ceket. Bayram sabahını iple çekti. Ve o sabah lâcivert ceketini sırtına geçirip fırladı sokağa. Yağmurlu bir bayram sabahı güzel lâcivert ceketle küçük Vasfi adeta bir bütün oldular.

Ama nedense yağmur sevinmesini istemiyordu küçük çocuğun. Lâcivert ceketin boyası, yağmurlu bayram günü akıverdi sokağa. Arkadaşları gülüşüp gülüşüp uzaklaşıverdiler yanından. Bin hınç bürüdü ceketinin boyası akmış çocuğun gözünü. Kararını verdi. Boyası akmayan ceketler alacaktı. Bunun için de çalışacak, çok çalışacaktı. Gecede en az altı iş yerine koşturuyordu.

Davulunun desteği bavulu idi. Eğer çalarken davulunun önüne bavulunu koymazsa, gariban çalgısı kayar giderdi bir yerlere doğru. Beş yaşından beri davula aşıktı ama doğru dürüst bir davulu bile yoktu. Cambazhanenin davulu; krankas diye adlandırılan bir elde zil, öteki elde tokmak olduğu halde çalınan aletti. İşte davul denilen çalgının ağa babası da oydu. İlk kez 'Mavi Tuna' ritmini öğrendi. Gündeliği 'manda gözü' idi [büyük 25 kuruş].

Vasfi Uçaroğlu, profesyonel müzik yaşamına İzmir Şehir Orkestrası'nda nefesli sazları çalarak başladı. Ne var ki doktorların nefesli sazları çalmasını yasaklaması üzerine kendini çocukluk aşkı davula verdi yeniden [Bu arada hadi bir not daha düşeyim; 'nur içinde yatsın rahmetli Barış Manço da önceleri nefesli sazlara ilgi duymuş ancak doktorlar izin vermeyince o da gitara yönelmişti]. Vasfi Uçaroğlu; davulcu olarak ilk Müfit Kiper Orkestrası ile sahneye çıktı. Ardından Beyrut'a giderek müzik çalışmalarına orada devam etti. 1964 yılında Türkiye'ye döndü. 1964 ve 1965'te Müzisyenler Sendikası tarafından Milli Orkestra'ya Milli Davulcusu seçilerek Yunanistan'daki Balkan Müzik Festivali'nde ülkemizi temsil etti. Yaaa.. O zamanlar müzisyenlerin bile sendikası vardı.. Uluslararası bir yarışmaya bir şarkıcı ve orkestra seçileceği zaman; seçimi o sendika yapardı.. Hey gidi günler heeey!

1966 yılında da kendi adını verdiği Vasfi Uçaroğlu Orkestrası'nı kurdu. O sıralarda Yenikapı Gar Gazinosu'nda çalışıyorlardı. Bir gün sahnedeyken, gözü localardan birinde oturan güzel bir kıza takıldı. Bir takım hareketler yapıp genç kızın dikkatini çekmeye çalıştı. Program bitti. Kulise döndü. Gazinonun assolisti Gönül Akkor'un soyunma odasında rastladı bu kez aynı genç kıza.

Genç kız odadan çıkınca, Gönül Akkor, Vasfi Uçaroğlu'nun kulağına eğildi ve 'Bu kızı kaçırma' dedi. Ünlü davulcu; genç kızı kaçırmadı. Önce orkestrasının solisti, sonra da hayat arkadaşı olan genç kız; Kamuran Akkor'du. Yani, 'kaçırma' diyen Gönül Akkor'un kızkardeşi.. Sonra; Mine ve Menekşe adını verdikleri iki kızları, yıllar sonra da torunları oldu. Vasfi Uçaroğlu ve Kamuran Akkor, 2002 yılında kurulan Gayrettepe Çevre Kültür Türk Müziği Korosu'nda büyük bir özveri ile çalışmalarını sürdürüyorlar.

45'lik Plâkları

Vasfi Uçaroğlu Orkestrası & Başar Tamer: 'Hey Ayşe' ['Sevgili Babam' filminden]

Vasfi Uçaroğlu Orkestrası & Halit Kıvanç: 'Yaşa Fenerbahçe' [Ezgi Plak]

Vasfi Uçaroğlu Orkestrası & Berkant: 'Ah Kızlar/ Seni Özlerim'

Vasfi Uçaroğlu Orkestrası & Kamuran Akkor: Sayısız 45'lik.. Onun listesi de 'Kâmuran Akkor' dosyamda bulunuyor ki, zamanı gelirse onu da yayınlarım..

Filmleri

Şıngırdak Melahat [1965], Altın Kollu Adam [1966], Siyah Otomobil [1966], Can Düşmanı [1966], Deli Fişek [1967], Sevgili Babam [1969] ve Tatlı Günler [1969]

[email protected]

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.