BU DA BİR BAŞKA HAKARET TÜRÜ!

Geçtiğimiz hafta “Hakaretin bedeli” başlıklı yazımda Ezgi Mola’nın banka reklamında yer alan magazinci figürünün gazetecilere hakaret olduğunu, Zeki Müren taklitli bir diğer banka reklamının da benzer öğeler taşıdığını ve son olarak kendisini nasıl tanımladığını bilmiyorum ama şovmen diyerek geçeceğim birinin Yeşim Salkım’a alenen ettiği hakaretlerin karşılığında 1.380 TL gibi komik bir parayla cezalandırılmasını yazmıştım.

Hatta yazımı da bu cezalar verildikçe hakaretler de sürer gider, diye bitirmiştim.

Birine ya da bir kuruma hakaret etmenin birçok yolu var. Şimdi burada bir başka hakaret biçiminden bahsetmek istiyorum.

Önce Magazin Gazetecileri Derneği’nin (MGD) ödül töreninden başlayayım. Yine hatırlarsınız son yazımda MGD Altın Objektif Haber Ödülleri’nde yaşanan haksızlığı yazmıştım.

Cem Yılmaz - Serenay Sarıkaya aşkının görüntüleri yerine İlayda Alişan - Serkay Tütüncü aşk haberine ödül vermek, deyim yerindeyse magazin gazeteciliğine hakaretten başka bir şey değil.

Meğer Altın Objektif Ödül Töreni’nde yaşanan haksızlıklar ve hakaretler bu kadarla kalmamış.

Yıllar önce magazin gazeteciliğinin kilometre taşlarından olan 12 magazincinin bir araya gelerek kurduğu MGD’nin şu anki başkanı Okan Sarıkaya, ödül töreni gecesine katılmaları için kurucu üyelere davetiye göndermiş.

Ne zaman biliyor musunuz? Ödül töreninden bir gün önce gece yarısına dakikalar kala ve üstelik sosyal medya üzerinden dijital olarak…

Bugüne kadar sayısız ödül törenine ve sayısız davete katılmış bu kurucu üyeler sanki MGD’nin davetini tetikte bekliyorlardı.

Nasıl olsa davet edilirim diye hepsi İstanbul’daydı. Davet gelir gelmez de soluğu MGD’nin gecesinde alacaklardı.

* * *

Okan Başkan!

Madem davetiye göndereceksin, birkaç gün önce göndermen daha uygun olmaz mıydı?

Elbette kurucu üyeler, MGD’nin bu davetine icabet etmek isteyeceklerdir. Ancak başka şehirlerde yaşayanları hiç  mi düşünmedin?

Artık yaşları ilerlemiş olanlar var, belki kendince bir ayarlama yapıp katılmak isteyenler olamaz mıydı?

Yani bu yaptığın, biraz yarım ağızla davet olmuş!

Sadece bu kadarla da kalsa neyse diyecektim. Son dakika davetinin yarım ağızla yapıldığını fark edip katılmayanlar olduğu gibi “Olsun, yine de MGD bizim derneğimiz, destek vermemiz lazım” diyenler de olmuş.

MGD’nin kuruluşu sırasında birçok toplantının yapıldığı evin sahibi Hakan Solaker, magazin haberciliğinin en önemli isimlerinden Salih Keçeci ve Burhan Akdağ, davete icabet edip ödül törenine katılmışlar.

Ama her iyilik cezasız kalmaz misali, gece boyunca sadece masalarında oturup töreni izlemişler.

MGD’nin yönetim kurulu üyeleri, sahneye çıkıp 10’ar-15’er ödülü kazananlara verirken kimsenin kurucu üyelere ve magazin gazeteciliğinin mimarlarına ödül verdirmek aklına bile gelmemiş!

Üstüne üstlük yönetim kurulundan bir üyenin, kurucu üye Hakan Solaker’in misafirlerine “sessiz olmalarını” söylemesi de cabası.

Eğer böyle bir uyarı yapılacaksa bile misafire değil Hakan Solaker’e söylemesi gerektiği nezaketini bile bilmeyen bu yönetim kurulu üyesini, bir başka yönetim kurulu üyesi hemen oradan uzaklaştırmış da olay çıkmamış.

* * *

Türkiye’nin en önemli ödül törenlerinden biri sayılan MGD Altın Objektif Ödülleri’nden bir başka önemli ödül törenine değinmek istiyorum.

Gerçi uzun süredir Hürriyet ve Kelebek ile ilgili bir şey yazmaktan kaçınıyordum ama bu kadarına da pes dedirtecek gelişmeler olunca yazmak farz oldu.

Haberlerde okumuşsunuzdur. Opera Sanatçısı tenor Güvenç Dağüstün, Redd grubunun solisti Doğan Duru, Emre Aydın ve gazeteci Candaş Tolga Işık da adaylıktan çekildiklerini açıkladılar.

40 dalda verilen Altın Kelebek Ödülleri’nde yaşanan bu gelişme üzerine “Zamanında biz bu işi nasıl yapardık?” sorusunun cevabını vermek istiyorum.

Halen köşe yazarı olarak gazetede çalışmaya devam eden efsane genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök ve uzun yıllar Hürriyet’in iki numaralı ismi (aslında üstlendiği görevler nedeniyle bir numaraydı) Fikret Ercan’ın magazine olan ilgisi herkes tarafından malumdur.

Bu iki önemli gazeteci ile naçizane ben, Altın Kelebek’in yıllarca zirvede kalmasını sağladık.

O dönemde de halk oylaması yapılırdı. Ama bugünkü gibi aday belirlenmezdi.

Hürriyet okuyucusu ya mektupla ya da internet üzerinden kimi isterse onu aday gösterirdi.

O kadar değişik isimler çıkardı ki, oyların ayrımı günler sürerdi. Sonuçta da binlerce (Hürriyet’in 1 milyon tirajı aştığı zamanlarda yüzbinlerce) oy sayılır, tasnif edilir ve öylece ilk sırayı alan isimler ve yapımlar belli olurdu.

Son yılları saymazsak şimdiki gibi neye, kime ve hangi kurala göre belirlendiği açıklanmayan, okuyucunun her kategoride yalnızca birkaç ismi aday göstererek bir seçime zorlandığı bir yarışma olmamıştı.

Hele hele sektördeki herkesin onur ve gurur duyacağı Altın Kelebek Ödülleri adaylığından çekilmeyi hiç kimse aklının ucundan bile geçirmemişti.

Çünkü Altın Kelebek Ödülleri için aday bile gösterilmek çok büyük bir onurdu.

Ancak görüyorum ve haklı da buluyorum ki, adaylıktan çekilenler, yarıştıkları dallarda kendilerinden daha üstün kişilerin ve yapımların olduğunun farkında. Ama onların bu farkındalığını fark edecek Hürriyet’ten bir akl-ı selim bile yok!

Bence bu isimlerin aday gösterilmesi, o dallarda başarılarını kanıtlamış isimlere ve bu adaylarla seçime zorlanan okuyuculara büyük bir hakaret!

Kalın sağlıcakla!

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.