Müşerref Akay... "TÜRKİYEM" ŞARKISINI BANA 7 PAŞA ISMARLADI!"

Müşerref Akay... "TÜRKİYEM" ŞARKISINI BANA 7 PAŞA ISMARLADI!"

Geçen yıl 3'üncü evliliğini yapan, iki çocuk annesi Müşerref Akay sanatını, hayatını ve 'Türkiyem' şarkısını anlattı.

Müşerref Akay, dönemin ünlü organizatörü ve plakçısı Mahmut Tezcan'ın eşi olarak sahnelere adım attığı zaman, en ünlü assolistler arasındaydı.

Çalıştığı gazinolar tıklım tıklım doluyor, plakları, kasetleri çok satıyordu. Müşerref Akay, 80'li yıllarda ise 'Türkiyem' şarkısıyla şöhretini ikiye katladı. Dönemin tek televizyon kanalı TRT, 12 Eylül İhtilali'nden sonra bu şarkıyı her fırsatta yayınlıyordu. Tirajik olan ise, 12 Eylül mahkumlarına cezaevlerinde gün boyu adeta bir işkence gibi 'Türkiyem' şarkısının dinletilmesiydiÖ Geçen yıl 3'üncü evliliğini yapan, iki çocuk annesi Müşerref Akay'la sanatını, hayatını ve 'Türkiyem' şarkısını konuştuk.

MUTSUZ GEÇEN EVLİLİK

-İlk sahneye çıktığınız zaman kaç yaşındaydınız?

21 yaşındaydım. Çocuklarımın babası Mahmut Tezcan zaten bu işi çok profesyonelce yaptığı için, o da bu işten çok para kazandığı için birlikte çalıştık. Bizimki hem evlilik hem de iş ortaklığıydı.

-Şöhret basamaklarını bir bir tırmanmak sizin için zor oldu mu?

Çok zorluklar yaşadım. Bir sanatçının en zor işi kendisini herkese kabul ettirmesidir. Müziğini, karizmasını, kişiliğini. Sanatçılar en çok bu dönemde zorluk çeker. Eğer bunu başarırsa mutluluk yılları başlar.

ÜZERİMDEN PARA KAZANDI

-Sizin bu dönemini atlatmanız kaç yıl sürdü?

8 yıl sürdü. Gençlik var, çılgınlık var, istiyorsun ki herkes seni sevsin ve kabul etsin. Böyle bir şey yok. Herkes herkesi hemen sevmiyor, en az bir 10 yıl geçmesi gerekiyor.

-Siz bütün bu sıkıntıları yaşarken eşiniz de destek oluyor muydu?

Çocuklarımın babasının amacı benim çok iyi bir şöhret olmam ve benden çok iyi para kazanmaktı, onun derdi buydu. Benim derdim de hemen şöhret olup para kazanıp ondan kurtulmaktı. Hayat üniversitesini bitirdim.

-Zaman içinde, sizi çekemeyenler yolunuzu kesmek isteyenler oldu mu?

Çok oldu. O zamanlar, "Türkiye'nin en güzel kadınıyım, ben mavi gözlü ve sarışınım" diyen ismini vermek istemediğim hanımefendinin uykusuz geceler geçirdiğini biliyorum. Çok kişinin ekmeğini böldüm. Bugünkü parayla o 40 milyar istiyorsa ben 20 milyara sahneye çıkıyordum. Bu sefer tercih ediliyordum. "Ne farkı var?" diyorlardı, onun ekmeğini bölmüştüm.

-Bazı sanatçılar halkın içinde yaşamaktansa sırça köşklerinde yaşamayı tercih ediyorlar, peki ya siz?

Bakın Türkiye'de bu kadar ünlü sanatçı var, hangisinin babası Vehbi Koç? Hepsi fakir ailelerin kızları ve oğulları. Yokluktan gelip de bu kadar para sıkıntısı çekip de sonradan sırça köşkünde oturup ahkam kesmeye bunların hakkı yok. Bana göre bu terbiyesizliktir, görgüsüzlüktür, hazımsızlıktır. Acı günlerin izleri, acı çeken insanların yanında olarak silinir. Ben öyle oldum. Pazara çarşıya indim. Kendi alışverişimi kendim yaparım. Şoförüm de oldu, yanımda beş kişi de çalıştı ama onlarla bir abla kardeş oldum.

-Şarkıcı olmasaydınız bugün hangi meslekle uğraşıyor olurdunuz?

İyi bir modacı olabilirdim. Çok iyi bir avukat, çok iyi bir öğretmen olabilirdim.

-İlk kocanız Mahmut Tezcan'la evliliğinizdeki mutsuzluğun sebebi neydi?

Onunla birlikteyken gerçekten çok mutsuzdum. Ben mutsuz olunca içine kapanan insanlardanım, gülmem konuşmam, sosyal faaliyetlerimi sıfıra indiririm. 14 yıl evli kaldık, çocuklarımın başka bir erkekle büyümesini istemedim. Bu yüzden boşanmadım. Ben boşandığımda büyük oğlum 11 yaşındaydı, küçük oğlum 8 yaşındaydı.

-Peki Mahmut Bey hayatınıza hiç girmeseydi, hayat yolunuz çok daha başka mı olurdu dersiniz?

Hayır, ben onunla evlenmekten hiçbir zaman pişmanlık duymadım. Amacıma ulaşmak için onunla evlenmem lazımdı. Doğru insan oydu, bir başkası olamazdı. O olmasaydı Müşerref Akay olmazdı. Olurdu belki ama çok meşakkatli olurdu.

-Üçüncü eşinizle şimdi mutlu musunuz?

Ben 20 yaşında Emin'le evlenseydim, bugün size çok mutluyum diyebilirdim. Ama ben 50 yaşında evlendiğim için çok mutluyum diyemem, çünkü benim arkada iki oğlum var. Onun iki tane kızı var. Onun problemle geçirdiği yıllar var. Pirinci ayıklarken bir tane taş buluyorsun, "Ay buldum" diyorsun, işte bizim mutluluğumuz bu. Bir de çok yalnız yaşamış bir kadınla mutluluk, bir erkek için zor oluyor. Ben erkek gibi yaşadım. Elim hep cüzdanımdaydı. Bir erkeğin cüzdanını bekleyemiyorum. Ben babadan, anadan, kocadan hiç para almadım. Acaba eşim verir mi diye düşününce utanç duyuyorum, niye versin. Hayatımda ilk defa bir erkeğin evinde yaşıyorum.

-70'li yıllarda İstanbul'un duvarlarında boyayla yazılan yazılar vardı. Gece yarısı sağcılar ya da solcular gizlice yazardı. 'Tek Sol Devrim' ya da 'Komünistler Moskova'ya' gibi... Bir sabah insanlar uyandılar, sizin adınız da İstanbul'un her yerindeydi. Bu bir sanatçı için yapılan bir çeşit promosyon çalışması mıydı, işe yaradı mı?

Bu benim arzuladığım bir şey değildi. Ben çok utanmıştım bu fikirden. Bu fikri bana çocuklarımın babası verdi. Lunapark'ta assolist olarak çalışmaya başlayacaktım. O, bu konuda profesyonel bir insan. Bu işi Türkiye'de en iyi bilenlerden. O iş bana yaradı. Bakın hala bu konuyu konuşuyoruz. Belki özel hayatıma hiçbir katkısı olmadı ama sanat hayatıma katkısı çoktur.

"KENAN EVRENE MEKTUBU EŞİM YAZDI"

-Bir de şöyle bir iddia var siz Kenan Evren'e bir mektup yazmışsınız. O mektupta Bülent Ersoy'un 'Transeksüel' olduğunu belirtip, gençlere kötü örnek olduğunu belirtmiş ve sahneye çıkmasının yasaklanmasını istemişsiniz. O mektuptan sonra Bülent Hanım'a sahne yasağı konulmuş. Bülent Ersoy'a sahne yasağını siz mi koydurdunuz?

Evet o Bülent Ersoy için yapıldı. Ben o mektubu yazmadım. İki çocuğumun üstüne yemin ederim. Bunu çocuklarımın babası yaptı.

-Niçin böyle bir şey yapmış olabilir?

Ne bileyim o hasis bir adamdı. Sanat dünyasındaki insanlarla çekişmeyi severdi, herkesin kazancını oturup hesaplardı. Ona çok karşı çıktım. Onun yaptığı bir çok şeyden utandım. Ne oldu; öndeki isim ben olduğum için onun yaptıkları bana yapıştırıldı.

-Bülent Ersoy bu durumdan dolayı size kırgın mı?

Yok, ben ona her şeyi anlattım. O da bana inandı.

"SÖZE BENİM ADIMI YAZ"

-Peki 'Türkiyem' şarkısının söz ve bestesi size mi ait?

Evet, bana ait. Yalnız bir açıklama getireceğim, Ankara'dan gelirken ben şarkının bütün sözlerini yazdım, müziğini de yaptım. Eski eşim kalktı, benden bir ricada bulundu, "Ne olur, bak sen zaten çok ünlü birisin. Bunun sözüne benim adımı kullanabilir miyiz?" dedi. Notası yazıldığı zaman onun adı yazıldı, radyodan da öyle geçti. Bunun doğru olmadığını kendi de biliyordu ben de biliyordum. Boşandıktan sonra bunun böyle olmadığını açıkladı.

-O şarkıyı nasıl bir ruh haliyle yazdınız?

Arabada yazdım şarkıyı.

-Bu şarkıyı size Kenan Evren'in ısmarladığı söyleniyor öyle mi hakikaten?

Kenan Paşa'nın böyle bir ısmarlaması yok. Birebir görüşmemiz olmadı. Fakat 'Türkiyem' adlı bir şarkının yapılmasına karar veriliyor.

'NEW YORK NEW YORK GİBİ'

-Kim veriyor bu kararı?

7 tane paşa! İlk etapta seçilen sanatçı rahmetli Barış Manço oluyor. Bakın bütün bunları ilk defa size anlatıyorum. Ama diyorlar ki, "Bunu genç ve düzgün yaşantısı olan bir hanım sanatçımızın yapması lazım" Ve ben Ankara'ya çağrıldım çocuklarımın babasıyla birlikte. Çok kıymetli bir paşamızla görüştük, "Müşerref Hanım beste yapabiliyor musunuz?" dedi. "Evet ama amatörce" dedim. "'Türkiyem' adlı bir şarkı istiyoruz sizden dedi. 'New York New York' diye bir şarkı var ama Türkiye'nin bir şarkısı yok. Bunu yapabilir misiniz" diye rica etti. Ben çok milliyetçi bir çocuktum zaten. Çok duygulandım. "Paşam beste yapmak enteresan bir şeydir ama bu duyguyla bir haftada mı olur, on günde mi olur bilemem" dedim. "Bize bir haftada lazım" dedi. Çok motive olmuştum. Oradan ayrıldık, biz Ankara'dan Bolu'ya gelene kadar şarkı bitmişti. Geldik İstanbul'a, bu şarkının perküsyonunu ve notalarını Necdet Fazıl yazdı.

-O halde size sormak istiyorum 'Türkiyem' bir darbe şarkısı mıdır?

Ben size o kadar samimiyetle anlatıyorum ki, ben bu şarkının darbe şarkısı olup olmadığını anlayacak yaşta değildim ki? 21 yaşındaydım. Kim vatanı için şarkı söylemek istemez, hangi sanatçı "olmaz" der size soruyorum? Herkes ister. Bana Sibel Can dedi ki, "Ablacığım bu sana Allah'ın bir lütfudur. Bu sana verilmiş bir hediyedir"

-1980 ihtilalinde cezaevlerine konulan kişilere, işkence olarak 'Türkiyem' şarkısı dinletilmiş, bu konuda ne diyeceksiniz?

Ben buna çok üzülüyorum. Bakın üzülüyorum. Benim şarkım işkence için yapılmış bir şarkı değil. Vatanım ve dışarıdaki yabancı güçlerin Türkiye'ye ettikleri zulümle ilgili düşünülerek yapılmış bir şarkıdır. Ben içerde yapılan bu zulme, 'çok iyi olmuş' diyen biri değilim. Ölene kadar da bunu söylemem.

-Bu şarkının işkence aleti olacağını bilseydiniz yapar mıydınız?

Ha bana deselerdi, "Böyle bir işkence şarkısı yap!" Ben bunu yapar mıydım, tabii ki yapmazdım. Bu yapılacak bir şey mi, mümkün değil. Zaten benim şarkımın içinde işkenceyle ilgili bir söz yok ki? Bütün partiler bu şarkıyı sahiplendi. Önce, Doğru Yol sahiplendi, sonra MHP, sonra CHP bu ne demektir, o zaman bu şarkı Türkiye'nin şarkısıdır.

İŞKENCE ŞARKISI YAPMAZDIM

-1980 ihtilali sizi de etkilemiş miydi?

Etkilemez mi? Kimi etkilemedi ki? Sokağa çıkamıyorduk. Nişantaşı'nda benim önümü kestiler, bileziklerimi almak istediler. Kapımın önüne bomba bıraktılar. Dediler ki "Seni parçalayacağız" Ben ayağımla ittim onu, bomba dediler ama sonra öyle bir şey çıkmadı. Daha 'Türkiyem' şarkısı çıkmamıştı. Şimdi çok enteresan, ben bu şarkıyla ilgili çok problemler yaşadım.

-Nasıl yani?

Kartal Festivali'nde sahneye çıkacağım. Hapishanede işkence edilmiş insanlar, Kartal Festivali'ni protesto ediyorlar ve Belediye Başkanı'nın odasını basıyorlar. "Müşerref Akay gelirse onu sahnede vuracağız" diyorlar. Ondan sonra Belediye Başkanı bana telefon açıyor, "Böyle böyle bir olay var. Ben bunu size söylüyorum. Çünkü böyle bir günah almak istemiyorum. İsterseniz vazgeçebilirsiniz" diyor. Ben de ona dedim ki, "Diyelim ki vazgeçtim siz de diyeceksiniz ki Müşerref Hanım vazgeçti. Bu arkadaşlar ne diyecek, 'Aa bak biz herkesi korkutabiliyoruz.' Eğer benim kaderim bu şarkıyla ilgili o sahnede ölmekse olur. Hepimiz bir gün öleceğiz. Ben böyle ölmeyi tercih ederim. Ben dönmüyorum" dedim. Ben böyle konuşunca belediye başkanı hapiste işkence görmüş 7 arkadaşla görüşmemi sağladı. O arkadaşlarla görüştük. Hepsi bana kötü kötü bakıyordu. "Size bir tek şey soracağım. Herkes hüviyetlerini çıkarsın" dedim. Durdular, "Eğer hüviyetinizde TC yazmıyorsa siz savaşınızda haklısınız. Eğer yazıyorsa bu vatanın ekmeğini yiyorsunuz, bu bayrağın altında yaşıyorsunuz. Ben sizin düşüncenizde olsam bu vatanda yaşamazdım" dedim. "Ben misafirliğe gitmiş gibi hissederim kendimi. Bu şarkıyı sahiplenin" dedim. "Bize 24 saat bu şarkıyla işkence yaptılar" dediler. "Ama ben hapishane müdürü değilim. Ben bir sanatçıyım. Biz de delik pabuçla gezdik ama kimsenin malına mülküne ocağına göz dikmedik. Ben bu şarkıyı dışarıdaki güçler için yazdım. Ben vatanımın çocukları için bu şarkıyı yazmadım. Onlar Türkiye'yi bölmek istiyorlar. Sizi onlar bu hale getirdi. Hayatımda sizi ilk defa görüyorum, siz de beni ilk defa görüyorsunuz, benim sizinle ne husumetim olabilir" dedim. Ve o çocuklarla öpüşüp tokalaşarak ayrıldık. Belediye Başkanı tatmin olmadı yine. Emniyet Müdürlüğü 180 tane polisle sahneyi korudu. Tomsonların altında o şarkıyı söyledim. 25 bin kişi de beni dinledi. Dediler ki, "Bir taş gelseydi senin alnına, yer yerinden oynamıştı"Ö

-Siz sağcı mıydınız solcu muydunuz?

İkisi de değildim. Ben sosyal bir vatandaştım. Benim ocağımda bügün ne pişmişse, benim yanımda çalışan insan onu yememişse ben yemem. Karpuz yediysem yarısı ona gitmiştir. Onun doğum gününü, bayramını bilirim, bahşişini bilirim. Bu insan nedir şimdi? Sosyalisttir. Milliyetçi olmak ayrımcı olmak değildir.

-Geçen sene, sizin şarkınızın tüm haklarını 3 bin 500 liraya, 12 Eylül ihtilalinden sonra, cezaevlerinde o şarkı eşliğinde işkence gören bir prodüktör almış. "Kendimce, o şarkıyı satın alarak darbenin intikamını aldım" diyor. Siz buna ne diyeceksiniz?

'Baş Müzik' benim Paris'teki konserimin haklarını satın almış ama benim sekiz tane kasetimin finalinde 'Türkiyem' şarkısı var. Benim bir kasetim de satın alınıyor, içinde 'Türkiyem' şarkısı da var. Şimdi adamın aldığı kasetteki 'Türkiyem' şarkısı ona ait satış hakkı ona ait. Ama benim şarkıma nasıl sahip olabiliyor? Bana bir imzamı göstersin. Ne kadar para almışım onu göstersin? Mümkün değil böyle bir şey. Sadece şov yapıyor o adam. Neden? O kaset onda satsın diye şov yapıyor. Ama o farkında değil, bana çok büyük reklam yapıyor. Sanatçıyı satın almaya gücü yetmez ki? Bundan 2 ay evvel bana dediler ki "Türkiyem şarkısının sözlerini değiştirip müziğini kullanacağız. Nakit olarak 500 bin dolar para veriyoruz" dediler. Bir telefon reklamında kullanacaklarmış. Şimdi bunu kaç kişi kabul etmez? Ama ben kabul etmedim. Dedim ki "Bana 500 trilyon verseniz de kabul etmem. Atıyorum, 'Domatesim, Domatesim' derseniz benim bu ülkeden kaçmam lazım. Bu halk beni tükürüğe boğar."

-!!!

Hayatta bir tek, isteğim Allah'a kavuştuğum zaman mezarıma bir tek 'Türkiyem' şarkısında giydiğim o elbisenin konmasını istiyorum. Bu benim vasiyetimdir. (Hüngür hüngür ağlıyor) Türk bayrağından o elbise, benim için her şeyden çok değerli". O şarkıyı para karşılığında imzalı olarak kimseye vermem. O benim değil, milletimin şarkısı.

RÖPORTAJ: Şebnem ÖZCAN

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.