NEREDE O AŞKLAR ?..

Günlerdir ne yazsam, ne anlatsam diye kendimi yiyip durdum. Eh normaldir. Yeni şarkılarım dışında 2 yıldır hiçbir şey yazmadım. Yazamadım demiyorum, yazmadım. Sevgili Nurcan Sabur; "Hadi, sahalara dönme zamanı!" demeseydi de vallahi yazmaya çok hevesli değildim (Heves=Tembellik).

Bahanem de hemen hazır yani;

I.K. : Nurcanım, zaten her yerdeyiz! Facebook, Twitter, kişisel sitelerimiz derken bütün hayatımız internet ortamında. Ne anlatacağım ben?

N.S. : Abartma istersen... Yazmayı seviyorsun ve sen de biliyorsun ki; yazmak sana iyi geliyor.

Sonuç olarak buradayım ve her hafta yenilenmelerimi, büyürken gördüklerimi anlatacağım bir platform olduğu için çok mutluyum. Ya da onun gibi bir şey...

Ve buyrun ilk yazım...

Her gün hayatlarımızın hızlı gelişinden şikayet eden biriyim. Sevmiyorum her şeyin bu kadar hızlı tükenip gitmesini. Ben ki daha birkaç sene öncesine kadar bankamatik kullanamayan kadın, şimdi vızır vızır herkes kadar yaşamımı bu büyülü dünyada paylaşıyorum. Tekrarlıyorum, şikayetçi değilim; ancak beni düşündüren şeyler var.

Mesela; her şey bu kadar gelişirken, aşk mektuplarını taşıyan postacılara ne oldu? Hatta o aşk mektupları hala üretiliyor mu? Yeşil ırmakları korumak adına her şeyimiz e-posta ile geliyor artık. Faturalar, fişler, kan tahlilleri sonuçları, ödeme planları gibi. Hatta şunu söyleyeyim; ben postacımızı en son 5 sene önce gördüm. O da bir önceki seneden kalan bir hayran mektubumu getirdiğindeydi.

Bunları uzun uzun düşünürken oğlum Erda aklıma geldi. 16 yaşında, koca bir delikanlı. Hayatla son derece barışık, acayip sosyal, kızların gözdesi, hayatımın erkeği Erda. Her annenin şikayet ettiği gibi benim de dırdırım meşhurdur. Çocuğumun gelişiminin zamanında olmasını istiyorum. Fazla çabuk büyüyüp de zarar görsün istemem.

Her şeyi zamanında, tadında öğrenip bilsin istiyorum. Ama ne ala... Adamın elinde sürekli bir telefon, telefon yoksa laptop... Laptop'ta bilumum programlar açık, oradan onunla konuşurken diğer taraftan kızlarla mesajlaşırken görüyorum onu. Yazışmaların dili bile farklı...

Örnek;

nbr? (Nasılsın?)

ii sen? (İyiyim sağol, sen?)

ii... (iyi)

kntin? (Kantinde buluşalım mı?)

ok.

10 dak.

öpt. (Öptüm)

bnd. (Ben de)

Yahu bu çocuk 3 yaşında yazmayı sökmüştü. "Hayırdır, çocuğumun bir gelişim problemi mi var?" derken anladım ki, ben harbi geri kafalı olmuşum. Annem bize saatlerce kitap okurdu. Sonra delirmiş gibi ders çalıştırırdı. Ha ben bunları yapmıyor muyum? 13 yaşına kadar ona her gece kitap okudum. 13 yaşından itibaren kızlar ona gece ninnileri söylemeye başlayınca, benim pabucum dama atıldı.

"Günah benden gitti" deyip onu derinden yaralayacak bir soru sordum.

"Erda, sen hiç aşk mektubu yazdın mı?"

Erda son derece şaşkın ve sanki karşısındaki yabancı kadın ona bilmediği bir lisanda, hiç olmayacak bir soru sormuş gibi yüzüme bakıp durdu.

"Aşk mektubu mu? Öfff anne, ne kadar eski kafalısın. Çocuk muyum ben? Aşk mektubu diye bir şey mi kaldı?"

Suratını ekşitip dik dik bana bakarken ona aşk mektuplarımın hikayesini anlattım.

İlk aşk mektubumu 15 yaşında yazdım. İnanılmaz aşık olduğumu sandığım, okulun en yakışıklı çocuğuna abayı fena yakmıştım. Okuldayken göz göze gelip bakışırdık. Önce minik bir tebbesüm sonra da kıkırdayarak sırtımızı döner, koşar adımlarla en yakın "küçük kızlar odasına" kaçardık. Orada da bilumum kikirdemelere devam edip zil çalana dek dedikodu yapardık.

Tam yaz tatiline 2 hafta vardı. Beni inanılmaz bir panik sardı. Koskocaman 3 ayı ben bu bebeyi görmeden geçirecektim. Yani ayılıp bayıldığım bu çocuğun ne telefonu ne de adresi vardı bende. Bir gün okuldan sonra onu evine kadar takip ettim. Matematik defterimin arkasına tam adresini kocaman kocaman yazdım ve inanılmaz mutlu bir tebbesümle evime döndüm. Günlerce onu düşünerek hayata devam ettiysem de bir türlü cesaret edip yanına gidip konuşamadım.

Yaz tatili başladı. Annemlerin restoranı inanılmaz kalabalık. Aile şirketi politikası var bizim ailede. Herkes bir ucundan tutup yardım ediyor. Bense sürekli içeriye kaçıp yatağıma uzun uzun yayılıp bizim "bebecan"ı düşünmek istiyorum. Velhasıl, cesaretimi toplayıp mektup yazmaya karar verdim. Günlerce oradan oraya sayfaları çevirip durdum. Sonunda şaheserim hazırdı. Annemin kırmızı rujuyla, koca köftelerimi adımın yanına yapıştırdım.

Sonra sayfayı iyice parfüme bulayıp zarfı kapattım. Yetmedi... Zarfın yapraklarının kesiştiği noktaları imzalayıp bir güzel de şeffaf bantla yapıştırdıktan sonra attım kendimi yollara. Postaneye vardığımda sıra vardı ama olsun. Ben bir ömür beklemeye hazırdım o an. Sıra bana geldiğinde karşımdaki memurun ilk sorusu;

"Normal mi APS mi?"

"Hmmm bilmem ki... Farkı nedir?"

"6 gün kadar" deyince hemen APS'yi seçtim. Pullarımı yapıştırdım ve memura ahiret soruları sormaya başladım. "Sizde mektuplar hiç kaybolur mu?" , "Bu mektup şimdi kaç günde gider?" , "Aldığını nasıl bileceğim?"

Kadın yüzüme uzun uzun baktı. "Bu ilk aşk mektubun galiba" deyince ben yeşerip çiçek vermeye başladım. "Hmmm... Evet" dedim.

"Merak etme... Birkaç haftaya eline geçer ve eminim ki hemen cevap yazacaktır" dedi.

Parende ata ata çıktım postaneden. Sanki dünyalar benim olmuştu. Eve gidip anneme anlattım her şeyi. Annem gülümseyerek sarıldı bana, "Aşk dünyasına hoşgeldin" dedi. O mektubun içeriğini hiç sormadı. Ama benim yüzümdeki ifadeden heyecanımı hep bildi. "Bunu asla kaybetmeni istemiyorum" diyerek gülüştük ve hayatlarımıza devam ettik.

Gel zaman git zaman derken mektubumun cevabı geldi.

Yaz boyunca birkaç kez buluşup dondurma yedik bizim "bebecan" ile. İlk buluşmamızda aslında çocuktan hiç hoşlanmadığımı fark edip, hemen durumdan sıyrılmak için koşar adımlarla oradan uzaklaşırken buldum kendimi.

"Anladın mı Erda?

Aşk... Onu yaşamanın, beklemenin, heyecanı, hüzünü, bilinçli bilinçsiz hareketleri, her bir anı hatırlayarak, sindirerek yaşamak, sınamadan tartmak ve her gün onun yaptığı ya da yapabileceği her şeyi affederek yaşaman gerekiyor.

Aşkı, adı aşk olduğu için değil, seni bulabildiği için çok mutlu olup da yaşa..."

Cevap: "Öfffff Anneee..."

Herkese şahane bir gün diliyorum.

Sevgilerimle,

[email protected]

www.isinkaraca.com

www.twitter.com/isinkaraja

http://www.facebook.com/isinkaraca

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.