SEN BİR HİÇSİN AMA ASLINDA HER ŞEYSİN

SEN BİR HİÇSİN AMA ASLINDA HER ŞEYSİN

Geçen yazımı 'ne olursan ol, sonunda bir HİÇsin' diye bitirmiştim. Hadi burada ne demek istediğimi biraz açalım! Hiç olmak, hiçlik mertebesine ulaşmak nedir, birlikte bakalım...

Hayat akıp giderken avuçlarımızdan, kutsal ve saygın neleri toplayabildik? Bu soru kendimize sormamız gereken bir soru... Hiç derken, burada hiç bir şey olmamaktan söz etmiyorum tabii ki. Yaradanı anlayabilmek için, ruhun olgunlaşması gerektiğinden bahsediyorum.

Tanrı bizleri yaratırken, duygusal ve akıl anlamında, hepimizi eşit, saf ve temiz olarak yaratıyor. Doğarken, hiç bir insan içinde kötü duygu barındırmaz. Doğuştan kötü olan birini duydunuz mu hiç? Mümkün değil...

Dünyaya geldiğimiz andan itibaren, ruhumuzun olgunlaşabilmesi için, önce ailemizden aldığımız sonra da çevremizden, arkadaşlarımızdan aldığımız eğitim çok önemli... Lakin, asıl ruhun eğitimi o kadar farklı ki!

İnsanın ruhunu eğitebilmesi için ruhunu arındırması, egolarından temizlemesi herkesin başarabileceği bir şey değil... Bunun için çok yol kat etmek gerekiyor, çünkü ruh olgunluğu kolay erişilemeyen bir zirve, bir mertebedir... Hiçliktir... Tanrının yarattığı her zerre mükemmeldir sonuçta ama onları çirkinleştiren bizler ve bizlerin egolarıdır. Bu oluşumu anlayabilir ve her canlının aslında bir bütünün parçası olduğunu hissedebilirsek, ruhsal olgunluğun farkına varıp, belki bahsettiğim mertebeye ulaşabiliriz. Mevlana'nın da dediği gibi;"Mevlam ne eylerse güzel eyler".

İnanan ve farkında olan kişi, dürüst bir yaşamın gerektirdiğini yapmaya çalışır. Korkmaz. Güvenlidir ve güven verir. Sonuçta her başarı mutluluk getirmez ama mutlu olabilmek, o mertebeye erişmek büyük bir başarıdır.

İnanmak, bilgilenmek, sabretmek, hoş görmek, Yaradan'ın yarattığına sevgiyle bakmak, bu hayatta yapmamız gereken en yüce öğretilerdir bence. Mutlu olabilmek için bu kadar neden varken, karamsar olmak ve kötü yolu seçmek işin aslında kolay yolu... Mühim olan zoru başarmak. Üstelik bunları içimizden geldiği için ve doğal kazanımımız olarak başarıyorsak, ne mutlu bizlere!

Ya dünyaya eksik doğabilir, ya da bir çok değeri sonradan kaybedebiliriz. Buna rağmen, yaşamaya değer o kadar çok umut var ki! Bazen hepimiz, yaşanılan kötülükleri görmektense, gözlerimizin kör olmasını tercih ederiz. Halbuki her kötünün bir sebebi olduğunu ve kimsenin aslında kötü doğmadığını kabul etmek, gördüğümüze şükretmemizi sağlar. Zenginlik derken, herkesin aklına dünya nimetleri geliyor ama bence dünyadaki en büyük zenginlik, akıldır. Yoksulluğun en kötü hali, insanlıktan, sevgiden, hoş görüden yoksun olmaktır. Ama yoksulluğun en büyüğü ise, ahmaklıktır. Korkuların en şiddetlisi, kendini beğenmektir. Kendini beğenmek, yüksekten bakmak, kimseden hoşnut olmamak ne kadar korkunçtur. Soyun, sopun en yücesi ise güzel huydur. İşte bu bahsettiğim değerlerin hepsi, birer kazanımdır ve bu kazanımlar bizi hiçlik mertebesine ve ruhsal olgunluğa eriştirir. Kısaca bunlara sahip olduğumuzda arınmış oluruz.

Hadi gözlerimizi açıp, bir çevremize bakalım! Neleri alkışlıyor, neleri karalıyoruz? Bu soruyu sorarken, cevabında ne kadar dürüstüz? Hepimiz en güzel ve en iyi yapıya sahip olmak zorunda mıyız? Göz önündeler, sanatçılar diye, fiziksel olarak da mükemmel olmak mı zorundalar? Karşımızdakinin anneliğine ve topluma kattıklarına bakmadan, selülitleriyle haber yapmak nasıl bir zihniyettir? Reyting uğruna Allah'ın yarattıklarını fiziksel özellikleriyle yargılamak kime düşmüş? Keşke magazinde, insanların bedenleriyle değil, kafasının içindekilerle haber yapsalar! Bunu yaparken gönülleri kırmasalar! Asıl başarıyı alkışlayıp, kötülükleri yargılasalar! Kalemlerinin ucundaki şerbeti, zehire döndürmeseler... Kendilerini karşılarındakinin yerine koysalar, bunun ne kadar onur kırıcı ve yaralayıcı bir şey olduğunu anlarlar aslında ama onlarda bu ruh olgunluğu nerede?

Ruhu olgun olan insan, kaç yaşında olursa olsun, hayata başka bir yerden ve olumlu bakar. Hata yapmaktan korkar. Arkadaş seçimini de doğru yapmaya çalışır, kimseye yaranmaya çalışarak tekâmül etmez... Sevgili büyüklerimizden biri demiş ki;"Ahmakla dost olmaktan sakın, o faydalı olmak isterken zararı dokunur... Nekesle dostluktan sakın, ona en ihtiyacın olduğu zaman yanında olmaz... Kötüyle dost olma, o da seni en zor anında satar. Yalan söyleyenden uzak dur, o serap gibidir, yakını uzak, uzağı yakın gösterir"... İşte bu güzel sözler belleğimizin bir köşesine yerleşmeli, bize yol gösterici olmalıdır. Allah hepimizi yalan söyleyenlerden ve bundan rant elde eden ahmaklardan korusun... Bu dünyaya fazla bağlanmamak lazım...

[email protected]

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.