BÜLENT ERSOY'U TAŞIMAK ÇOK ZORDUR?

Seyhan ERDAĞ

Pazartesi gününden itibaren Bülent Ersoy hayatımızın her anında bizimle? Kadınından erkeğine, gencinden yaşlısına kadar 7'den 70'e kadar hepimiz mağdure Bülent Ersoy'a üzülüp duruyoruz. Eski bir deyişdir "Sarımsağı gelin etmişler, 40 gün kokusu çıkmamış" derler büyükler, tam Bülent Ersoy'a uygun düştü şimdilerde bu cümle. Öyle ya, 20 günlük gelin aldatıldı? Daha nikahının üzerinden 40 gün bile geçmeden.

Bu nikahı, hatta evlilik kararını ilk duyduğumda kendi kendime "Yeni Nihat Doğan'ımız hayırlı olsun" yorumu yapmıştım. Öyle ya, Seda Sayan nasıl bir Nihat Doğan yarattıysa, Bülent Ersoy'da bu birlikteliğiyle gerek magazin muhabirlerinin başına, gerek Türk Halkı'nın başına yeni Nihat Doğan'ı yaratmaya hazırlanıyordu. Popstar'da dereceye giremeyerek elenen her genç gibi Armağan Uzun'da, eğer Bülent Ersoy olmasaydı, Popstar yarışmalarının unutulan isimleri arasındaki yerini alacaktı. Nitekim, yorumum doğru çıktı, baksanıza yarışmacı Armağan Uzun'un attığı her adım olay oluyor. Bunu ilk restoran kaçamağında her birlikte gördük. Eski berber, yeni Nihat Doğan; pardon Bülent Ersoy'un kocası Armağan Uzun, yakalanmasının ardından saatler gece 02:00'yi gösterirken İzmir'de kendisini takip eden basının karşısına çıkıyor ve hayatının ilk basın toplantısını yapıyordu. Vay vay vay.

Medyanın pek çok dalındaki pek çok insanın iddia ettiği gibi ben bu olayın Bülent Ersoy'un reytingleri kötü giden televizyon programına dikkat çekmek için bu olayı tezgahladığına inanmıyor ve hatta biliyorum da. Eğer iddia edildiği gibi gerçekten bir tezgah varsa bu işte, o da ancak olsa olsa İzmir'deki restoran sahibi Ferman Deri adlı kişi ile, Armağan Uzun'un yakınlaştığı Pelin adlı hanımın komplosu olabilir, hadi bir ihtimal Armağan Uzun'da olsun bu işte.... Zira, takvimler 26 Temmuz Cuma'yı gösterdiğinde, hem bir gazeteci hem de Bülent Ersoy'a olan yakınlığı bilinen bir gazeteci olarak, restoran sahibinin bu görüntüleri Bülent Ersoy'a satmak için benden yardım istetmesi bu olayda Bülent Ersoy'un parmağı olmadığına inanmamı gerektiriyor. Pazartesi gününden beri çokça konuşulan bu aldatma görüntüleri, az önce de söylediğim gibi ilk olarak Bülent Ersoy'a satılmak istendi. Bülent Ersoy'a ulaşamayan kişi ya da kişiler, son çare olarak çıkarları için medyaya ulaştılar. Devamını zaten hepimizi biliyoruz.

Bülent Ersoy ise haklı olarak Pazartesi gününden itibaren kocası Armağan Uzun'un kendisini aldatması ile ilgili olarak, en küçük bir röpörtaj, bir açıklama dahi vermedi basına. Üstelik evinin önünde tam 3 gündür onlarca kamera, muhabir ve de gazeteci beklemesine rağmen? Üstelik en hatırı sayılır dostları araya girmelerine rağmen? Bülent Ersoy eğer en küçük bir röportaj vermiş olsaydı, insanların merakı bitecek, Ersoy'un kendi yaptığı programda neler söyleyeceğini kimse merak etmeyecekti. Bülent Ersoy söz konusu olan reytingler olunca neden haklıydı peki? Çünkü yarın akşam, her Perşembe olduğu gibi Star ekranlarındaki programını da düşünmesi gerekiyordu. Programın reytingleri sıralamada ilk 10'a zar zor giriyor, hatta 2 hafta önce 17. sıralarda yerini alıyordu. İbrahim Tatlıses bile, söz konusu reyting olduğunda aynı şeyi yapmıyor muydu? En önemli açıklamalarını programının sonlarına koyup, o saate kadar sürekli verdiği alt yazılarla izleyicisinin merakına talip olmuyor muydu? Tabii ki Bülent Ersoy'da eline geçen bu kozu sonuna kadar kullanacaktı. Yani uzun sözün kısası ben diyorum ki, her sanatçının olduğu gibi Bülent Ersoy'un reyting kaygısına saygı duymak gerekmiyor mu?

Bülent Hanım şimdi İzmir'de Crowne Plaza Otel'de sevgili kocası Mustafa Armağan Uzun ile birlikte, hatta belki de balayını geçirdikleri odada kalıyorlar. Her şey süt liman gibi. Basın mensubu arkadaşlarım otelin kapısında, en ufak bir görüntü en küçük bir açıklama için bekliyorlar. Hatta içlerinde 21 saattir uyumayarak görev aşkı yüzünden bekleyenler bile var. Üzülmemek elde değil.

Üzüldüğüm bir başka konu daha var elbette. O da bu evlilikte her ne olursa olsun faturanın Bülent Ersoy'a kesilecek olması. Bu olay ve bundan sonra yaşanacak her olayda fatura Bülent Ersoy'un olacak. Hiç kimse düşünmeyecek acaba Bülent Ersoy suçlu mu, suçsuz mu diye? Daha bugünkü gazetelerde yer alan bir haber daha vardı; "Armağan Uzun'un reklam aldatması işe yaradı, Çeşme Ilıca Otel Armağan Uzun'a otellerinde sahneye çıkması için teklif götürdü" deniliyordu o bahsettiğim haberlerde?.

Bülent Ersoy yaşadığı aşk sarhoşluğundan mı, yoksa Uzun Ailesi'nin her bir ferdiyle, tek başına muhatap olmasından mıdır bilinmez, ne acı ki arkasından çevrilen, yaşanan hiçbir olaydan habersiz. Öyle değil mi ya; Armağan Uzun'un tüm aile ve arkadaş çevresine karşı Bülent Ersoy bir başına! Onun yanında ne bir akrabası, ne arkadaşı hiç kimsesi yok. Yeni gelin sahipsiz Uzun Ailesi'ne karşı. Bu kadar yorumu neden yaptığıma gelince, Ilıca Otel'in Armağan Uzun'a hiçbir şekilde konser teklif ettiği falan yokmuş, daha 2 gün önce Armağan, yanında Bahar adlı bir hanımla otele gelmiş, otelin müdiresi olan hanımefendiye (adı bende saklı) "Oteliniz çok güzel, biz Bülent Hanım'la beraber burada sahne alalım, sizin için de iyi olur, malum şimdi aramız iyi değil, ama Bülent Hanım İzmir'e geliyor o sorunları da halledeceğiz" demiş. Otelin müdiresi gülmüş tabii ki bu iş teklifine kendi kendine... Hatta otelin genel müdürüne bile bahsedecek kadar dikkate almamış Armağan ve Bahar'ı.

Ama önemli olan kaale alınmamak değil. Yılların Bülent Ersoy'unu, o gürledi mi yerleri gökleri inleten, estiği zaman rüzgarına yakalanmamak mümkün olmayan Bülent Ersoy'u taşımak, onun eşi olmak hiç de öyle basit bir şey değildir. Bülent Ersoy'u iyi taşıyabilmek gerekir. Bülent Ersoy nasıl elindeki yüzüğü göstererek "Bunu kısıtlı kazancıyla Armağan Bey aldı" derken, nasıl Uzun Ailesi'ni yüceltiyorsa, Bülent Ersoy'u da öyle yüceltebilmek gerekir. Öyle haberi olmadan, Çeşme'deki otelleri ziyaret edip, onun adıyla sahneye çıkabilmeye uğraşmak, arkasından iş çevirmek hiç kimseye yakışmaz; Bülent Ersoy'un adına ise hiç yakışmaz.

Yeni Nihat Doğan'ımız hayırlı olsun derken, erken söylemişim. Zira Nihat Doğan'ın Seda Sayan'ı böylesine küçük düşürecek bir hareketi ne duyuldu, ne görüldü. O yüzden yazımı noktalarken Nihat Doğan'dan da bu çok erken yaptığım yorum için özür diliyorum.