Burak Sergen... "NEYZEN TEYFİK BİZİM BUKOWSKİ'MİZ"!..

Burak Sergen, yaklaşık 18 yıl aradan sonra “Neyzen” oyununu yeniden sahneye taşıdı.

Ünlü oyuncunun neyzen ve şair Tevfik Kolaylı’yı canlandırdığı tek kişilik oyunun galası, geçtiğimiz günlerde Trump Kültür ve Gösteri Merkezi’nde yapıldı.

Daha sonra Türkiye turnesine çıkan Burak Sergen’le Tekirdağ dönüşü buluştuk, oyunu ve Neyzen Tevfik’i konuştuk.

 18 yıl aradan sonra yeniden Neyzen rolündesiniz ve tek kişilik oyunla sahnedesiniz. Cesaret isteyen bir oyun olduğunu düşünüyorum...

- Evet, cesaret isteyen bir oyun ama geçen yıllara bakınca cesaret ibremiz biraz yükseliyor. Yılların getirdiği profesyonellik insanı daha cesur yapıyor.

Neyzen, hem Mevlevi hem Bektaşi kültürüyle büyümüş çok büyük bir taşlama ustası. Onu yeni jenerasyonun da tanımasını, felsefesini anlamasını istedik.

Neyzen’i 18 yıl sonra tekrar gündeme getirmemizin nedeni bu. Onu tekrar oynadığım için çok mutluyum.

 Felsefesinden bahsedelim biraz. Ne anlatıyor Neyzen bize?

- Bir kere hiçlik felsefesini ve varoluşçu felsefeyi çok net bir şekilde anlatan, dörtlüklerinde ve şiirlerinde eleştirel bakış açısını ta Osmanlı’dan alıp günümüze kadar getirebilen bir klasik Neyzen.

Bize aslında hayatı anlatıyor. Mehmet Akif Ersoy’dan Farsça, Parsça, Arapça dersleri almış, Mısır’a sürgün edilmiş, Mevlevihanelerde büyümüş, Musa Kazım’ın medresesinde okumuş, neyi Kazım Efendi’den öğrenmiş...

Babasının sürgün hayatı nedeniyle de çok şehir dolaşmış. Böyle bir insanın bize hayatı anlatması çok önemli.

DENİZE, HAYATA İNSANLARA ÂŞIK

 
 
 

 Ömrü sürgünde geçmiş, değil mi?

- Evet. Bodrum doğumlu biliyorsunuz. Denize âşık, hayata âşık, insanlara âşık. O yüzden çok bizden biri. Bir kere büyük bir ney ustası.

Çünkü ders aldığı insanların hepsi birer üstat. Birlikte sürgüne gönderildiği, sohbetlerinde bulunduğu insanlara bakın; Ahmet Rasim, Yunus Nadi, Arif Hikmet, Tanburi Cemil Bey... Devrin en önemli ney ustaları, düşünürleri, yazar, çizer, şairleri...

 Aslında sürgüne gitmemişler, bir nevi bütün öncü isimleri bir araya toplamışlar...

- Hepsi birbirine el kol olmuş. Birbirlerini ağırlamışlar, birlikte yaşamışlar. Birlikte söylemiş, birlikte yemiş içmişler...

Çok keyifli bir ortam. Oyunumuzda ikinci perdenin bir yerinde şöyle diyor Neyzen; “O kadar güzel insanlardı ki bunlar, güzel insan arar olduk artık.” Güzel insan çok iyi bir kavram.

TEKNOLOJİ BİZİ ELİNE ALDI AVUNUN İÇİNDE SIKTI

 Oyuna ara verdiğiniz bu 18 yılda neler değişti?

- Neyzen diyor ki; “Binmişiz bir alamete, gidiyoruz kıyamete”... Bu 18 yılda neler değişti; teknoloji bizi eline aldı, avucunun içinde sıktı.

Genç jenerasyon ile aramızdaki farkı daha da açtı. O yüzden klasiklere dönmekte fayda görüyorum. Artık şöyle oturup karşılıklı konuşamıyoruz.

Ya sen telefondasın ya ben, ya sen mesaj atıyorsun ya ben. Bu iletişimsizliğin artık “göz göze iletişim”e dönmesi gerekiyor. Gerçek duygular ile konuşulması gerekiyor.

 Oyunu da yenilediniz sanırım...

 
 
 

- Evet, geçen temmuzda kaybettiğimiz rahmetli Tuncer Cücenoğlu metni tamamen revize etmişti. Sevgili yönetmenimiz Işıl Kasapoğlu da eski ve yeniyi harmanlayıp çok güzel bir oyun koydu sahneye.

Neyzen’i modern bir meddah olarak anlattık biraz. İlkinde öyle değildi. Şimdi havlumuzu boynumuza sarıp çıkıp anlatıyoruz.

Önceki oyunda çok fazla dekor yoktu. Şimdi zamanın geçtiğini anlatan güzel bir dekorumuz var.

Hep sivri karakterleri canlandırdım

 ◊ Neyzen’den sonra, yine böyle gerçek bir karakteri canlandırmak ister misiniz? Var mı bir planınız?

- Aslında ben hep böyle sivri karakterleri oynadım. Bundan önce “Çingene Boksör”ü oynadım. Ondan önce Adolf Hitler’i canlandırdım.

Konservatuvardan mezun olduğumdan beri seçtiğim roller hep uç karakterler. Çünkü sanatın doğasında muhaliflik vardır. Muhalif olmazsanız, bir şekilde sıkılırsınız yaptığınız işten.

Bu tarafı da diğer tarafı da net bir şekilde göstermeniz lazım ki seçiminizi yapabilesiniz.

Eleştirmek gerekiyor. Hep suyuna gittiğiniz zaman bir tat almazsınız hayattan. Neyzen de bunun çok net bir örneği.

NEYZEN’İ HERKES OYNAYABİLİR

  Neyzen’i sizden başka kim oynayabilirdi sizce?

- Herkes oynayabilir. O yüzden çok evrensel diyorum Neyzen için. Daha önce bu oyunu ABD-Broadway’de Hunter College Mayıs Festivali’nde oynadım.

İzleyenler arasında ne kadar Türk varsa, bir o kadar da Amerikalı vardı. Onlara ne anladıklarını sordum oyundan sonra, çünkü Türkçe oynadım.

“Vücut dilinden her şeyi anladık” dediler. Felsefesini, ne demek istediğini, nelere karşı geldiğini... Hepsini anlamışlar.

Çok mutlu olmuştum. Onun için herkes oynayabilir diyorum. Herkesin içinde zaten biraz Neyzenlik vardır.

 Uğur Yücel’in “Onun gözünden bakmaya başladığım zaman ben de oynayacağım” şeklinde bir açıklaması olmuştu...

- Ne güzel. Keşke herkes oynasa. Çünkü bunlar bizim
insanlarımız.

GENÇLERİN ONU ÖĞRENMESİ GEREKİYOR

 Gençler ne bulacaklar bu oyuna geldiklerinde?

- Biliyorsunuz gençlerin konusu; marjinallik. Aslında varoluşçu felsefenin içindeki öğelerden biri o. Hep söylüyorum, Bukowski’yi beğeniyorlar.

Halbuki kendilerine ait bir Bukowski’leri var. Giyimiyle, yaşantısıyla, homeless’lığıyla (evsizliğiyle).

Bu felsefede yetişmiş, kişilik felsefesini savunan ve bunun üzerine ciddi ciddi kitapları olan bir klasik Neyzen. Bunu gençlerin öğrenmesi gerekiyor.

Aslında bu oyunu ilk oynadığım zaman, kendilerine “genç Neyzenler” diyen bazı gençler gelmişti. Muhteşemdiler.

Hepsi üniversiteli, Tevfik Neyzen Kalaylı’yı gayet iyi bilen, ney üfleyen, küpeli gençler. Sadece o dönemi değil, duyguları da ifade edebilen gençlerle tanışmıştım.

Ben onları bekliyorum. Onlar geldiği zaman çok daha güzel bir fırtına oluşturacağız seyirciyle aramda.

 
 

Ne istiyorsanız var Neyzen’de. Muhakkak sizi ilgilendiren bir yeri vardır. Çok renkli, yelpazesi çok geniş bir öğe Neyzen.

 Herkese dokunuyor ama birilerine de kötü dokunuyor olabilir...

- İyisi de var, kötüsü de. Dokunmak dokunmaktır. Kendisinin dediği gibi; “Evet, konuşuyordum ama kendim gibi düşündüklerimin arasında”...

O zamanlar biliyorsunuz istibdat rejimlerinde çok sert işkenceler vardı. Zaten Neyzen’i Neyzen yapan özelliklerinden biri de istibdat rejimlerine karşı olması.

Sonra İttihat ve Terakkicilere de karşı gelmeye başlıyor. Çünkü onlar da aynı şeyi yapıyor. Oyunda çok güzel bir sahnesi var, şöyle diyor:

“Mehmet Akif Ersoy bana öğretti istibdadın kötülüğünü, hürriyet aşkını, özgürlük aşkını. İstibdat aleyhinde büyüdüm, fakat İttihatçıları görünce bu sefer aynı insanların yakalarına İttihat ve Terakki rozetlerini taktıklarını gördüm.”

 Siz Neyzen rolünü kendinizle bağdaştırıyor musunuz?

- Ben de naçizane marjinal büyüdüm. Canım anneciğim opera sanatçısıydı. O zamanlar opera sanatçılarının sayısı çok azdı.

Şimdi rahmetli oldu anacığım... Tabii ki Neyzen’de kendimden çok şey buldum. Zaten her genç, olgunluk döneminde Neyzen’e dokunmuştur. Çünkü gerçek isyanın karşılığıdır Neyzen.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Magazin Dışı Haberleri