HULUSİ’NİN SÜNNETİNİN PERDE ARKASI!

Hulûsi TUNCA

Hulusi Tunca; 15 Temmuz 1961’de tam 55 yıl önce sünnet oldu. Ailesi büyük sevinç yaşadı.. 5 gün önce 15 Temmuz 2016’da Türk halkı vücutlarını tanklara siper ederek bir darbe girişimine engel oldu. Ülke büyük sevinç yaşadı. İşte Hüseyin Cavit Tunca’nın ‘bulutların arasındaki çalışma masasından’ kaleme aldığı o iki gecenin öyküsü..

Kimi önemli günler vardır ki; o günleri anmak hatırlamak için ille de o günü beklemek gerekmez..

İşte 15 Temmuz.. Bundan böyle Demokrasi Şehitlerini Anma Günü olarak her yıl hatırlanacak, şehitlerimiz anılacak..

Rastlantıya bakın ki; biz 15 Temmuz’u aradan 55 yıl geçse de her yıl hatırlar, o gün yaptığımız düğünü bugünmüş gibi hatırlarız..

15 Temmuz; bizim ailemizde ‘ilk mürüvvet’i gördüğümüz, aslan oğlumun erkeklik yolunda ilk adımını attığı gündür..

15 Temmuz 1961.. Her hatırladığımda gözlerimin dolduğu, ‘Ahh ah ikinci mürüvvetini neden göremedim ki’ diye üzüldüğüm biricik oğlumun en mutlu günüdür.. Şimdi tam 55 sene öncesine gidiyorum ve sizleri de Beykoz Yalıköy Kuyu Sokak’taki evimizde yaptığımız sünnet düğünü törenine davet ediyorum..

15 Temmuz 1961 Cumartesi.. Sünnetçi ile bir hafta öncesinden anlaştık.. Evi bir hafta öncesinden bir ‘düğün şöleni’ yeri haline getirmeye çalıştık.. Annesi Melahat, en güzel yatak takımlarını, saten yorganları, yastıkları çeyiz sandığından çıkartırken, ben Sümerbank’tan dev bir Türk bayrağı getirdim yatağın hemen başucuna asmak üzere.. Yemeklerdi.. İçeceklerdi..

Son güne bıraktık doğal olarak.. Bastırdığımız davetiyeleri bir hafta öncesinden dağıttık.. Herkesin kısaca Cemiyet dediği Beykoz Kültür Cemiyeti’nin saz ve ses sanatçıları ile anlaştık bir konser vermeleri için..

Ve beklenen gün geldi çattı; bacanak Emin Karani, ‘Kirvesi benim’ dedi.

Fotoğrafta gördüğünüz gibi Emin Bacanak, Perihan Baldız.. Ha bir de bacanağın omzunda bir çift el var ki o da Nuray kızımız.. O zamanın fotoğrafçısı bu kadarını becerebilmiş..

Ve ya Allah ya Bismillah.. Oldu da bitti maşallah.. Sonra yatağına aldık Hulusi’yi.. Fikret Abi, bir ilke imza atıyor ve Almanya’dan getirdiği 8 mm’lik film makinası ile düğünü baştan sona çekiyordu.. Üstelik renkli.. Bir ara Hulusi’ye nasılsın bakalım dedi.. Kameralarla ilk kez tanışan oğlum aynen şöyle cevap verdi:

-Pazardaki acı biberler gibi yanıyor..

Sonra da babaannesinin eline sıkıştırdığı kağıt paraya bakıp, bütün acısını sızısını unutuyor, gülümsüyordu kameraya..

Tarih 15 Temmuz 1961.. Tam 55 yıl önce.. Melahat’la oğlumuzun ilk mürüvvetini görmüştük ya, bizden mutlusu yoktu artık.. Bir ara Salih Abim, Hulusi’yi bir battaniyeye sarıp, arka bahçedeki konsere götürdü.. Yaa; arka bahçemiz tarihinde bir de Beykoz Kültür Cemiyeti Korosu’nun konserine tanık olmuştu..

Sonuç; sünnet anında Hülya’nın dayanamayıp kısa süreli bir fenalık geçirmesi, Alev’in gece boyu dinmeyen ağlamaları, Melahat’ın bitip tükenmeyen enerjisi ile koşuşturması arasında düğünümüzü alnımızın akıyla tamamladık.

Şimdiiiii;

Tarih 15 Temmuz 2016.. Bu yazının yazıldığı gün; 20 Temmuz.. 55 yıl öncesine nasıl gururla gittiysem, 5 gün öncesine gitmeye elim de dilim de varmıyor aslında! Biz yukarıdan olup biteni daha net görebildik..

Kardeşin, kardeşi nasıl vurduğuna tanık olduk.. Meclis’i bombaladılar.. MİT’i bombaladılar.. Özel Harekatçılar’ı bombaladılar.. Sivil halkın üzerine ateş açtılar.. Cumhurbaşkanı’nı öldürmek istediler..

İçimiz cız etti.. Ağladık sessiz sessiz.. Yüce Başkomutan Atatürk’ün ordusuna sızan, asker kıyfetlerine bürünmüş, kandırılmış insanlıktan çıkmış şahıslar için ne diyeceğimizi bilemedik..

O sırada yakınlarımızda bir arada oturan (ki zaten hiç ayrılmıyorlar) 5’li grup Kenan Evren, Nurettin Ersin, Nejat Tümer, Tahsin Şahinkaya ve Sedat Celasun’dan Kenan Paşa’nın şöyle dediğini duyduk:

-E yuh be kardeşim! Darbe böyle mi yapılır netekim.. Yüce Meclis’e bırakın bomba atmayı, kurşun sıkıldığı tarihte görülmüş mü netekim..

İçimiz bir kere daha cız etti!

Çok şükür yüce Türk halkının el ele gönül gönüle vermelerinin sayesinde bir ihtilal tamamına ermemiş; girişimiyle kalmıştı..

Hayatımda bir tek 27 Mayıs 1960 İhtilali’ni yaşamış biri olarak 12 Eylül’de amma gülmüştüm de arkadaşlar ‘Hayırdır’ demişlerdi..

12 Eylül günü, Milliyet gazetesinin mavi minübüsünün Hulusi’yi almak üzere eve gelmesi, mahalle halkının da o minübüsü polis minübüsü sanması, ardından ‘Belliydi canım bi işler karıştırdığı..’ gibisinden laflar etmeleri.. Taa buralara kadar gelmişti de ne gülmüştüm.. Neyse o günleri unutup tekrar döndüm bizimkilere..

Özel tarihlerin gerçekten de hayatımızda önemli rolleri olmuştu.. Buyurun size 19 Mayıs.. Ama yıllardan 1973.. İşte hayatımda göreceğim ikinci mürüvvetimiz..

Hülya’nın nişan törenini yapmıştık Ankara’da Süreyya Kulüp’te.. Gecenin assolisti Taner Şener –ki onunla da sık sık görüşüyoruz burada, özellikle Hulusi’yi sorar hep..- en güzel şarkılarını bizim masamız için söylemişti o gece..

İki duble rakı, evlatlarımın mutluluğu, Taner Bey’in şarkıları –özellikle ‘Sen Geldiğin Zaman Mevsim İlkbahardı’- beni hayli duygulandırmıştı.. Daldım gittim, bunlar ne zaman büyüdüler diye..

Hulusi.. Aslan oğlum.. Her zaman gurur duydum onunla.. Hep; bir baba-oğul yerine arkadaş gibi olmaya çalıştım ve sanırım oldum da.. Ama bizim zamanımız sevgiyi söyleme zamanı değildi.. Çok zor dökülürdü o iki sihirli sözcük dudaklarımızdan:

-Seni seviyorum..

Belki de sadece Türk filmlerinde duyar ama eşimize, çoluğumuza çocuğumuza bile söyleyemezdik.. Onlar da açık açık ifade edemezlerdi.. Oysa her üç evladımı da nasıl severdim, nasıl gözümden sakınırdım.. Hulusi’nin üniversiteyi kazandığını söyleyen belge, malumunuz ‘bir namazlık saltanatımın olduğu’ o camide ulaşmıştı eline.. Ama Hey’e girişini görmüş, hatta bir keresinde ziyaret edip bir çayını bile içmiştim..

Hulusi’nin ikinci mürüvvetini görmek en büyük arzumdu.. O gün bir arkadaş gibi değil de bir evlat olarak karşıma alacak ve şöyle diyecektim:

-Ya Hulusi sen erkek evlat olarak bizim ilk gözağrımızdın.. Annenle ilk erkek çocuk sevincimizdin.. Zaman çok hızlı akıyor.. Derler ya hani erkekliğe sünnette adım atılır diye.. Erkekliğe evlenince adım atarsın aslında.. İlk defa sorumlulukların olacak.. Bir karın olacak.. Bir çekip çevireceğin evin olacak.. Daha sonra çocukların olacak.. Masrafların büyüyecek.. Durmadan çalışacaksın..

Benden sana baba tavsiyesi oğlum aileni hiç bırakma.. Hep bir arada tut onları.. Hep bir arada olsunlar ki.. Birbirlerine destek olsunlar.. Dayanışma içinde olsunlar.. Dayanışma hayatta en güzel şeydir ya.. Bak.. Ailende kötü zamanlar olacak.. Kimi zaman mutsuz olacaklar.. Umutsuz olacaklar.. Keyifsiz olacaklar.. Ama o zaman sen dimdik ayakta duracaksın..

Onlar keyifsiz umutsuz olduğu zaman dayanacak güvenecek adam ararlar.. İşte o adam sen olacaksın oğlum.. İşte o zaman esas aile reisi oluyorsun.. Şimdi nikahtı balayıydı acayip bir koşturma başlayacak.. Sana ömür boyu mutluluklar diliyorum oğlum.. Sağolasın ki beni utandıracak hiçbir şey yapmadın şimdiye kadar.. Hep seninle gurur duydum oğlum.. İyi bir aile reisi olacağına da inanıyorum.. Aslanlar gibi bir aile reisi olacaksın sen..’

Hulusi de şöyle karşılık vermişti:

-Benim, bizim, hepimizin ne zaman başı sıkışsa hep dimdik başımızdaydın babam.. Allah eksikliğini göstermesin.. Ben de belki nikah telaşı içinde söylemeyi unuturum.. Bu zamana kadar çok sık da söylemedim ama.. Seni çok seviyorum babam..’

Sonra gözyaşlarımızı boş yere saklamaya çalıştık birbirimizden..

Evet; ne yazık ki ne Hulusi’nin ne ikinci mürüvvetini görebildim ne de yukarıdaki konuşmayı yapabildim.. Yukarıdaki konuşma nerede geçti biliyor musunuz?..

‘Seksenler’ dizisinde Ahmet’in (Şoray Uzun) evlenmesine saatler kalmıştır. Yıllardır onunla bir türlü konuşamayan Fehmi Baba (Rasim Öztekin), sonunda alır karşısına.. Ve yukarıdaki konuşmayı yapar.. İnanın ben olsam benim ağzımdan da aynı sözler dökülürdü.. Ve eminim Hulusi’nin de..

Ve son noktayı koyarken; Allah milletimize hep

15 Temmuz 2016’daki gibi dayanışma ve birlik gücü versin..

15 Temmuz 1961’deki gibi neşeli düğünler yaşatsın..

Bizim yaşadığımız gibi..