Magazin dünyası bir süredir yalnızca ışıltıdan ibaret değil; saç örneklerinden çıkan analizler, beş yıl sonra yapılan açıklamalar ve tebligatla başlayan “cezaevi” haberleriyle dolu. Her biri aynı gerçeği hatırlatıyor: Türkiye’de kamuoyu yargısı, çoğu zaman adliyeden daha hızlı hüküm veriyor.
Test Sonuçları: Delil mi, Linç mi?
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı ünlülere yönelik soruşturma kapsamında alınan kan ve saç örneklerinin sonuçları açıklandı. On dokuz kişiden sekizinde madde tespiti yapılmış, bir kısmında ise reçeteli ilaç etken maddelerine rastlanmış.
Bu tablo, magazin basınında “şok, itiraf, kriz” gibi kelimelerle sunuldu ama hukuki gerçek çok daha basit: Bir test sonucu, tek başına suçun varlığını göstermez. Birinin vücudunda bir maddeye rastlanması, o kişinin suç işlediği anlamına gelmez; delil değerlendirmenin en önemli unsuru, amaç ve kasıttır.
Bu durumda da madde tespit edilenlerden solunarak maddenin vücuda emildiği yasaklı maddeler için pek tabii ortamda bulunmuş olmak da haksız bir şekilde suçlanmaya sebep olabilir. Bu sebeple sonuçlar ile birlikte ünlüleri lütfen linç etmeyelim çünkü kendi kullanmasa da kullanılan ortamda bulunduğundan arkadaş kurbanı olan ünlülerimiz de olabilir.
Burada asıl mesele, özel hayatın gizliliği. Ünlülerin test sonuçlarının isim isim açıklanması, kişilik haklarını açıkça ihlal eden bir tablo. Medya bu sınırı her aştığında, hukuk sessiz kalırsa adaletin sesi duyulmaz hale gelir. Bu durum ile alakalı hali hazırda gizlilik bulunun bir dosyayı medyaya sızdıranın sayın savcılık tarafından tespitini beklemekteyiz. Dosya gizliliğini dosyaya saygısızca delen meçhul şahıs kim ise hem gizli yürütülmek istenen dosyayı sızdırarak savcılık makamına saygısızlık yapmıştır hem de ünlülerin lekelenmeme hakkına adeta tecavüz etmiştir.
Aslında ünlülere yapılan operasyon dokunulmazlık algısını kırdığı için kamuoyunda adalet ve huzur duygusunu besleyen bir durum lakin suç henüz şüphe kapsamında sadece soruşturma halinde iken bu derece aleni isim isim konuşulması madde tespiti olmayan masum ünlülerin onurlarını zedelemiş durumda. Bu hassas dengeyi koruyabilmek için sanki bu dosyalardaki gizlilik kararı düşüncede değil eylemde olsa daha sağlıklı sonuçlar çıkacak gibi. Dosya kapsamında mağdur olan masum ünlülere geçmiş olsun diyorum. Madde tespitine olgunlukla hayranlarından özür dileyerek, hatalarından ders çıkardığını beyan eden ünlülere de hata yapmış insanın örnek tavrı olduğu için de teşekkür ederim. Ama bu dosya daha çok su kaldırır yapılan itirazlar neticesinde kullanan ve kullanmayan tablosu değişecek gibi takipte olacağız
Ozan Güven Vakası: Adaletin Zamanı, Manşetin Hızı
Beş yıl önce eski sevgilisi Deniz Bulutsuz’a şiddet uyguladığı iddiasıyla gündeme gelen Ozan Güven, uzun süren yargılamanın sonunda yalnızca “kasten yaralama” suçundan ceza aldı; diğer suçlardan beraat etti.
Beş yılın sonunda yaptığı açıklamada “Senden özür dilemeyeceğim çünkü ben sana hiçbir şey yapmadım” sözleri, kamuoyunda yeniden yankılandı. Fakat bu hikâyede asıl dikkat çeken, mahkemenin hükmüyle toplumun hükmü arasındaki fark.
Toplum birini mahkûm ederken delil aramaz. Oysa hukukta hiçbir iddia, ispatla desteklenmeden hükme dönüşemez. Magazin dünyasında şiddet iddiası, çoğu zaman adaletin yavaş ilerleyişine sabredemeyen bir linç kültürünü besliyor. Oysa mağduriyet de suç isnadı da delille konuşur; duyguyla değil.
Burada her ne kadar sadece kasten yaralama suçu sebebiyle hüküm almış olsa da Ozan GÜVEN toplum nezdinde çoktan agresif tavırları ve basın toplantısındaki suçlayıcı tarzıyla almış olduğu hapis cezasından fazlası cezayı aldı. Her ne kadar hiçbir şey yapmadığını söylese de öfkesi zaman zaman kameralarla da kayıtta olduğundan insanın adı çıkacağına canı çıksın durumunu bize canlı olarak gösterdi. İkilinin arasında neler yaşandığını gerçekten bilmemiz mümkün değil ama Ozan GÜVEN daha sakin ve olgun bir tavırda olsaydı iddia haksız yere ceza aldığına kamu vicdanını inandırabilir ve basın toplantısından arzu ettiği etkiyi alabilirdi.
Sonuç olarak mahkeme kararını verdi ve kasten yaralama sebebiyle 2 yıl 3 ay hapis cezasına hükmolundu. Burada ateşten gömlek şöhretin getirdiği kamusal ilgi ve medya baskısı sonucu hükmolunan cezanın manevi boyutunun çok daha ağırlaştığını kabul etmek gerekir. Ozan GÜVEN’e geçmiş olsun dileklerimizi iletirken asabi olduğuna dair topluma yerleşmiş algıyı kırabilmesine canı gönülden dilediğimi beyan etmek istiyorum.
Melisa Dilara TATLITUĞ: Tebligatın Unutturulduğu Adalet
Kıvanç TATLITUĞ’un kardeşi Melisa Dilara TATLITUĞ’un kısa süreli tutukluluğu Ozan GÜVEN’in dosyasına benzer bir hikâye taşıyor. Olay basında “cezaevine girdi” başlıklarıyla yer aldı, fakat avukatı gerçeği açıkladı: Aslında sözlü bir tartışma sonrası başlayan adli süreçte tebligatlar usulüne uygun ulaşmamış, bu nedenle kısa süreli bir tutuklama yaşanmış.
Yani bu bir ceza infazı değil, usul hatasının sonucu. Yine de haber, toplumun zihninde “Tatlıtuğ ailesinden biri hapse girdi” şeklinde yer etti. Magazin başlığı kısa, ama etkisi uzun: itibarı zedeler, kimliğe gölge düşürür, yargısız infazı besler. Bu linç kültürünü de sağlıklı yönetmek pek mümkün değil ama biz yine de köşemiz aracılığı ile sağlıklı hukuki bilgiyi vermeye devam edeceğiz. Değerli okuyucularım Kıvanç TATLITUĞ’un kardeşi itiraz haklarının süresini kaçırması sebebiyle kısa süreli hapis infazıyla karşı karşıya kalmıştır. Yani aslında neden avukatımıza her şeyi tamamen ve eksiksiz söylemeliyiz konulu bir örnek adeta. Bu durumdan avukatın haberi olmuş olsaydı meslektaşımın süreleri bildiği için kaçırmayacağından eminim lakin bazen müvekkiller bu durumdan ne çıkar diye düşünüp avukatlarına hukuki he problemlerini anlatmıyorlar sonucunda bu tarz durumlar yaşanabiliyor.
Oysa tebligat, ceza hukukunun en teknik ama en adil mekanizmalarından biridir. Bir kişinin savunma hakkını kullanabilmesi, o tebligatın eline ulaşmasına bağlıdır. Bu olay, adaletin bazen bir zarfın içinde kaybolduğunu gösteriyor. Bu problem en çok ödeme emri tebligatlarında yaşanıyor köşemiz aracılığı ile uyaralım İCRA DOSYALARINIZ İÇİN SADECE 7 GÜN itiraz hakkınız var. Kapınıza icra dairesinden tebligat gelirse hemen avukatınızı arayın.
Gerçek adalet, manşet atmaz. Bağırmaz, dramatize etmez, reyting kovalamaz.
Ama sessizliği içinde en güçlü şeyi yapar: Eşitliği korur.
Medya manşetinde adalet aramak, suyun gölgesinde balık tutmaya benzer. Görünen hareketli, ama asıl olan derindedir. Belki de bizim ihtiyacımız olan şey, ünlülerin hayatlarını değil; adaletin saygısını magazinleştirmemek. O sebeple tık kaygısı ile abartılı ve çokça zaman yalan bilgi ihtiva eden başlıklar yerine magazinkolik'te köşe yazımızı okuyarak gerçek sağlıklı hukuki magazin bilgisine siz de ulaşabilirsiniz. Bir sonraki buluşmamıza takip ettiğimiz dosyalardaki gelişmeler ve şöhrete bulanmış mahkeme salonlarının dramlarıyla birlikte olmak dileğiyle. Sağlıkla kalın, magazinkolik'ten ayrılmayın.