Yıllar önce ilk duyduğumda Türk Sanat Müziği'nde farklı bir ses olduğunu düşünmüştüm. O güne kadar hep soprano seslerden dinlediğim şarkıların oturaklı ve lezzetli bir şekilde söylenişi beni çok etkilemişti. Ailemle gittiğim bir fuar programında ufacık boyu ile sahnede mikrofonsuz sesini uzaklara kadar duyurabilen bu küçük dev şarkıcıyı pür dikkat seyretmiştim.
Yıllar sonra müziği meslek olarak seçtiğimde sahne programları yaptığım İzmir Fuar Akasyalar Gazinosu'nda ilk kez beraber çalıştığımda biraz ürkmüştüm. Gelirken neredeyse herkes hazır ola geçiyordu. Kuliste mutlak bir disiplin hakimdi. İki üç kişi bir araya gelip konuşamaz, alt programda çıkanlar da onun seçtiği şarkıları söyleyemezdi.
O geldikten sonra arkada kimse dolaşamaz, sazlar bile kuliste akort yapamazlardı. Benim bilmediğim bir nedenle ayakkabıları buzdolabında soğutularak getirilirdi. Sahne kıyafetleri, saçı ve makyajı da belli bir stilde yapılırdı. Tarzı yıllar boyu aynı kaldı.
Daha sonra TRT'de yaptığım programlarda da karşılaştık. Sevecendi. Korktuğum kadını çok sevmiştim. Sanatına büyük saygım vardı.
Tarzında bir ekoldü. Kelimelerin üzerine adeta yaslanarak oturur, diyaframından güçlü bir şekilde ruhunu da katarak çıkarır, dinleyene şarkının duygusunu geçirirdi.
Yıllar boyu her şarkıyı nasıl yorumlamış diye merak ederek takip ettim. Vurgun şarkısı benim için en güzel yorumlarından biridir.
Fırtınalı bir hayat yaşadı. Son yıllarında kızı Saba ve torunuyla vakit geçiriyordu.
12 kasım 1947 de doğdu ve yine bir 12 kasım günü bir kalp kriziyle bizlere veda etti. Yeri doldurulamayacak bir güzel ses bu dünyadan geçti gitti.