Yaşar Özel... ‘’HAYRANLARIM ÇOKTU, BENİ SIKIŞTIRAN HATTA KAÇIRANLAR OLDU’’

Yaşar Özel... ‘’HAYRANLARIM ÇOKTU, BENİ SIKIŞTIRAN HATTA KAÇIRANLAR OLDU’’

Türk Sanat Müziği’nin efsanevi seslerinden Yaşar Özel, yarım yüzyılı aşan sanat hayatı ve bugüne dair merak edilenleri www.magazinkolik.com okurları için Özlem Cinic'e verdiği röportajda anlattı.

Röportaj; Özlem CİNİC

Hazırlık; Çiğdem SANCAK

Deniz dalgasının ve kokusunun huşu içinde dans ettiği, insanın içine huzur veren bir yerdir Emirgan. Aynı Türk Sanat Müziğinin yumuşak nağmeleri gibi.

Biz de Türk Sanat Müziği’nin efsanevi seslerinden Yaşar Özel’le yarım yüzyılı aşan sanat hayatı ve bugüne dair merak ettiklerimizi konuştuk. Beyefendiliği, yumuşak sesi ve bilgeliği ile bizi mest etti.

‘’Avuçlarımda Hala Sıcaklığın’’ ‘’Yalan Değil Pek Kolay Olmayacak Unutmak’’ ve onlarca şarkıyı sevdiren ustayla yaptığımız samimi sohbetimizi  Magazinkolik okuyucularıyla paylaşıyoruz.

İŞTE DÜNDEN BUGÜNE YAŞAR ÖZEL'İN ÇOK ÖZEL FOTOĞRAFLARI

-Yaşar bey sohbetimize başlamadan sizi çok iyi gördüğümüzü söyleyebilirim.

-‘’Teşekkür ederim. 2016 yılı bana hiç iyi gelmedi. Çok hastalıklar geçirdim, onların üstesinden gelebildim. Zayıflamam da ondan ama herkes bu halimin daha da fit olduğunu söylüyor.

Bir sürü gerçekleştireceğim konserlerim var. Hemen hemen ayda bir tane oluyor. Kısacası nakış nakış işliyoruz’’.

-Türk Sanat Müziği sizin için ne demek?

-‘’Çok güzel bir konuya değindiniz. Günün aktüalitesi, gönül anlayışına göre değişiyor. Türk Sanat Müziği bizim her halimizi ifade eden bir müzik türü.

Bu müziği çağımız insanlarına hitap eden bir anlayış içerisinde sergilemek ve icra etmek lazım. Ama bunu kimse yapmıyor.

Türk Sanat Müziği demek biz demek. Her şey onda saklı. Müzik ruhumuzun gıdası biz bunu alamadığımız zaman haliyle bir yanımız eksik kalıyor’’.

-Müziğe karşı olan ilginizi ne zaman keşfettiniz?

-‘’Çocukluktan itibaren demem lazım. Diyarbakır’da doğdum. O zamanlar Diyarbakır’ın mahalli halk müziği ve bunun yanı sıra Türk Sanat Müziği kolları  vardı.

Özellikle kulüblerde, düğünlerde flüt, kanun, keman çalan hanımlara rastlayabilirdiniz.

İlkokul zamanlarında yabancı bir kiracımız vardı hanımı ud çalardı. Ara sıra akşamları annemle birlikte onlara giderdik, kendisi beni çok severdi.

O çalarken bende Allah vergisi onun okuduğu parçaları teyp gibi hafızama alırdım. Düşünün o zaman 5-6 yaşlarında bir çocuktum. O tarihlerde Diyarbakır’da sazlar vardı.

Oraya sadece erkekler gider ve sahnede fasıl yapılırdı. Fasıl bittikten sonra oradaki hanımların hepsi teker teker solo yapardı.

Biz de oraya gider sütunların arkasından onları gizlice seyrederdik. Ertesi günde öğrendiklerimizi o çalmaya bende söylemeye çabalardım.

Böyle bir uğraşı içerisinde ilkokula başladım. 2.sınıf öğretmenim bendeki yeteneği fark etti ve böylece bende kendimi keşfetmiş oldum.

Diyarbakır’da yedi tane ilkokul vardı, hangisinin müsameresi varsa çıkar okurdum. Benim müzik başlangıcım böyle oldu.

Ortaokul sıralarında da hem müzikle uğraşıyordum hem de spor yapmaya başlamıştım. Ay Spor’da futbol oynarken spor hocamız çok iyi koştuğumu söyledi ve bölgeler arası atletizm yarışmasına girmemi söyledi.

Olur dedim ve ilk yarışmada da 5000 metrede birinci geldim. Böylece atletizme gönül verdim ve Türkiye birincilikleri elde ettim.  Ayrıca boks, güreş sporlarıyla da uğraştım’’.

-Çok yönlüymüşsünüz ve beceri dallarınızda farklıymış…

-‘’Durun daha bitmedi. Bizim oralarda temsil kolları, halk evleri vardı. Oralarda bazı piyeslerde rol aldım. Halbuki benim arkadaşlarım kahve köşelerindeyken ben hep bu tür faaliyetlerde bulundum’’.

-Bu kadar sosyal olmanızda aile faktörünün etkisi var mı?

-‘’Ailem disiplinli bir yapıya sahipti. Geç vakte kadar dışarlarda kalamazdık. Babamın ve dedemin himayesi altında büyüdük. Dedem rahmetli olduktan sonra babam daha da otoriter olmaya başladı.

Biraz geç kalsak hemen sopayı gösteriyordu. O bakımdan hiç aşırılıklarım olmadı ve kendimi hep sanat ve spor faaliyetleri içinde buldum’’.

-O zaman bu kadar fit gözükmenizi zamanında sporla uğraşmanıza bağlayabiliriz değil mi?

-‘’Kesinlikle. Bugün 80’nin üzerindeyim. Birçok hastalıklar atlattım ama yaptığım sporlardan dolayı hala iskeletim duruyor’’.

-Müzik dolu yolculuğumuzda ilerlemeye devam edelim mi?

-‘’Bir tane şehir sinemamız vardı. Akrabalarımızdan biri sahibini tanıyordu bende yaz tatillerinde sinemada çalışmaya başladım.

O dönemde Saadettin Kaynak, Müzeyyen Senar, Safiye Ayla’nın filmlerde okuduğu şarkıları ezberime almıştım çünkü bir filmi en az otuz kere seyrediyordum.

Mesela Leyla ile Mecnun filmini baştan sona yutmuştum .Tabii ki bunda Ferdi Tayfur ve kız kardeşi Adalet Cimcoz’un etkisi çok büyüktür. Ferdi Tayfur şimdiye kadar gelmiş geçmiş en büyük dublaj kralıdır’’.

-Kısacası müzik misyonunuz sinemada gelişmeye başlamış diyebilir miyiz?

-‘’Aynen. Bugün radyo repertuvarının bel kemiğini teşkil eden Saadettin Kaynak eserlerini ben o yaşlarda ezberime almaya başlamıştım’’.

-Profesyonellik dönemine nasıl geçiş yaptınız?

-‘’1933’de Ankara’ya geldim. 1956’da Fahri Kopuz hocamdan ders almaya başladım. Yaklaşık bir buçuk sene sürdü. Ardından Bedia Tunççekiç beni transfer etti.

Onun koroları vardı beni de oralarda solo olarak kullandı.  1957’de tam damgayı bastım. O yıl ‘’1957 Ses Kralı’’ oldum hem de iki yerde birden kral oldum.

Türkiye’de o zamanlar sadece radyo var. Hemen Ankara’da tanınmaya başlandım.  İnanın bugünle kıyaslarsak o zaman daha çok tanınıyordum’’.

-Askerlik yaptığınız zamanlarda müziğin size katkısı oldu mu?

Olmaz mı! Yedek subay olarak Erzurum’da  görev yapıyordum. Kurmay başkanı geldi ve o kadar kalabalığın arasında beni gördü siz kral değil misiniz dedi.

Evet cevabını aldıktan sonra paşanın yaverini çağırdı bak bu kral ve ne pis bir sesi var diye hakkımda konuşmuştu.

Bando bölük komutanı yardımcısı olarak transfer etti ardından bando bölük komutanı oldum. Gerçi hiçbir şey çalmıyordum.

Sadece Cumartesi günleri çıkıp şarkılar oluyordum. Daha sonra orduevine Erol Sayan, Mustafa Erses geldi. Mustafa’dan çok istifade ettim, çok güzel okurdu. Askerlikten sonrada yıllarca beraber çalıştık’’.

-Askerlik sonrası neler yaptınız?

-‘’1959 Haziran’da Ankara Radyosu’na girdim. 1970’e kadar oradaydım. Tabii dışarıda da çalışmalarım devam ediyordu.

Ankara’da üç gazino benimle birlikte açıldı. Sıçrama zamanım gelmişti bende en iyi şekilde değerlendirdim. İstanbul maceram başladı ilk Lunapark’ta çalışmaya başladım.

Ardından Fahrettin Aslan zamanında Maksim’de devam ettim. Farklı gazinolarda solist olarak devam ettim. Ta ki 1980’li yıllara kadar’’…

‘’İKİNCİ EVLİLİĞİM BANA HİÇ YARAMADI’’

-Hocam duraksadınız. O dönem yaşadıklarınız galiba sizi incitmiş…

-‘’O aralar ikinci evliliğimi yaptım ve bu evlilik bana hiç iyi gelmedi. Her şeyi bırakıp Antalya’ya yerleştim.

Tekstil, buna benzer farklı işlerle uğraştım. Bir sürü yatırım yapmıştım hepsini kaybettim. Ancak 1990’dan sonra tekrar müziğe dönüş yapıp kendimi bulmaya çalıştım’’.

-Gazino dönemine dönecek olursak Fahrettin Aslan ile anılarınızı bizimle paylaşır mısınız?

-‘’Kendisi her programdan sonra beni beklerdi. Tepebaşı’nda Cumhuriyet Gazinosu vardı oraya gider sohbet ederdik. Birbirimizi çok sever ve sayardık. Onunla ilgili bir anımı daha anlatmak isterim. Ankara’da isim yapmışım.

Bir gün telefon geldi ve Maksim gazinolarının sahibi Fahrettin Aslan olduğunu görüşmek istediğini söyledi. Randevulaştık bayağı konuştuk beni beş sene bağlamak istedi. O aralar ben de tanınmaya başlamışım bağlanmak istemedim.

Daha sonra Osman Kavran’ın menajeri Burhan Atakan ile anlaştık böylece ilk Lunapark’ta çalışmaya başladım. Düşünüyorum inanın gazino dönemleri çok güzeldi’’.

‘’ZEKİ MÜREN BENİ KISKANIRDI’’

-Zeki Müren sizden çekinirmiş…

-‘’Kendisi beni çok iyi takip ederdi. Ankara’da Günay Park’a haftada iki kere beni dinlemeye gelirdi. O tarihlerde benim lanse ettiğim parçaları gidip kendi okurdu. Mesela ‘’İnleyen Nağmeler’’i Zeynettin Maraş’ın ablası Afganistan’da bana verdi.

Günay Park’a geldiğimde Selahattin İnan bırak bu parçayı ne yapacaksın bir şeye benzemiyor dedi. Hoşuma gittiğini söyledim. Okudum ve çok tutuldu. Zeki Müren yine benden evvel bu parçayı alıp okudu.

Tabii sadece bunlar değil… ‘’Yalan Değil Pek Kolay Olmayacak Unutmak’’ bu şarkı çok tutulmuştu. Hatta o dönem karikatürümü yapmışlardı.

Klozete otururken altına da ‘’Zor Öyle Seni İçimden Atmak’’ yazmışlardı, düşündükçe hala gülümserim.

Bu eseri de Zeki Müren yine benden önce okudu. Bana karşı kendisinde hem kıskançlık hem de sesime hayranlığı vardı’’.

-Sizin çok farlı bir ses tonunuz var. Sizi taklit etmek isteyenler oldu mu?

-‘’Sesimi taklit etmek çok zor. Yapmaya çalışıyorlar ama onlarınki biraz horlama gibi oluyor. Fonetik bir ses tonum var. Stajerlik dönemimde üç sene şan dersleri aldım. Hatta beni operadan istemişlerdi’’.

-Fahrettin Aslan’la çalışmanızda kalmıştık. O döneme dönelim mi?

-Kendisiyle çalışmam Taşlık’ta Müzeyyen hanımla başladı. Müzeyyen hanım her zaman idolüm olmuştur. Sahnede 21 saz vardı ama o büyük saz istemezdi. O kadar kendine güvenirdir ki… 15 gün orada çalıştı sonra bıraktı. Ben de yaklaşık iki ay devam ettim’’.

-Sahnede mutlaka iz bırakan olaylar olmuştur…

‘’HAYRANLARIM ÇOKTU, BENİ SIKIŞTIRAN HATTA KAÇIRANLAR OLDU’’

-‘’Bende çok etkisi olan bir anıyı anlatmak istiyorum. Bir akşam şarkılarımı okurken iri yarı bir adam yanıma kadar geldi ve bir kağıt uzattı. Esasında kimse yanımıza sokulamazdı buna izin vermezlerdi.

Notta o meşhur ‘’’Yalan Değil Pek Kolay Olmayacak Unutmak’’ şarkı isteği vardı. Program devam ediyor şarkılarımı söylüyorum adam geldi tabancasını çekti ve şarkımı okuyacaksın dedi. Yani bu kadar koyu fanatiklerim vardı.

Unutamadığım diğer anım var ki traji komik. Köşk Gazinosu’nda Behiye hanımla çalışıyoruz. İngiliz revü kızları var hepsi harika. Bizim sazların hepsi kızların içine düşüyorlar. Açılışta bir şarkı var onu kimse söylemiyor.

‘’Her gönülde hasreti çekilen biri vardır’’

‘Kimi gözü yaşlı kimi bahtiyardır’’

Bu şarkıda ‘’Kimi’’ kelimesi çok geçiyor. Dikkat ediyorum perdenin arkasında o revü kızlarından biri devamlı benim tarafıma bakıyor.

Dediler bu kız sana hayran. Sonra kıza sormuşlar o da şöyle açıklama yapmış. Meğer kızın ismi ‘’Kimi’’ imiş. İsmini şimdiye kadar böyle güzel söyleyen biri olmadığını söylemiş’’.

- Sanat hayatınız yarım asrı geçti. Kaç albüm yaptınız?

-‘’Duyuyorum herkes albüm yapıyor. Bizlerin artık albüm yapmaması gerek. Çünkü benim her konserim bir albüm niteliğinde. Kasetler, mini long playler, normal long playler, 45’likler dersek 300’e yakındır.

Sadece taş plağa yetişemedim. Emirgan’da ki bu evi 24 sene evvel aldım. Daha evvel Rumelihisarı’nda oturuyordum. Taşınma süreçleri içerisinde albümlerimin çoğu gitti’’.

-Gazino kültürünün yok olmasını neye bağlıyorsunuz?

-‘’Gazino kültürü artık sona erdi. Türk Sanat Müziği’ni içimizde yaşatmak istiyorsak birçok yerlerde kültür merkezleri açıldı. Bu müziği dinlemek isteyenler buralara gitsinler.

Bizim zamanımızda içkili-içkisiz gazinolar vardı. Dinlemeye gelen izleyicinin kalitesi çok yüksekti öyle ki sanatçıya saygıdan salonda ses çıkmazdı. İçki içiliyor diye hiçbir zaman tacize uğramadım.

Zeki Müren’de izleyici üzerinde bu etkiyi sağlamıştır. Gazinolarda işin başını çeken ilk Müzeyyen hanım olmuştur. Zeki Müren onun taklitçisi olarak ardından gelirdi.

Ancak kendinde çok artırımlar yaparak daha çok ön plana çıktı. Kıyafetiyle, hareketleriyle, duruşuyla farklılık yarattı. Kısacası Zeki Müren her insana hitap etmeye çalıştı ama şahsen ben yapamam. Şimdi müziğimi icra ederken hokkabazlık yapamam ki’.

-Emel Sayın’ın sizdeki yeri nedir?

‘’EMEL’İ HERKES, AMA BENİ SADECE BENİM JENERASYONDAKİLER TANIYOR’’

-‘’Ankara Günay Park’ta tam sıçrama noktasına geldiğim zamanlarda Emel’de çok güzel bir kızdı. Benim programımda çok isim yaptı.

Hani derler ya bazı insanlar çok yetenekli olur ama sahne ışığı olmaz. Radyo kademelerinde bir yığın sesi güzel ama yıldız olamamış. Yıldız olabilmek için radyoda sesi ile halkın üzerinde etki yaratıp parlaması gerekirdi.

Emel hem sesi hem de sahne ışığı olan biri. Benden daha büyük bir kalıp içerisine girdi şu an Emel’i tanımayan yok ama Yaşar Özel denilince sadece benim jenerasyondakiler tanıyor. Dünyada kadınların şansı bana göre daha fazla’’.

-Şimdiki yeni nesil sanatçıları nasıl buluyorsunuz?

-‘’Güzel sesler var ama bu bir yapı ve karakter meselesi. Şarkıları okuyorlar ancak benim istediğim gibi değiller. İnanın yenilerinin gelmesini çok istiyorum.

Güzel ilişkilerle, güzel anlayışlarla Türk Sanat Müziği’nin esasını düşünerek icra etsinler. Ama bunu hiç yapmıyorlar.

Bu yeni çocuklar çıktığı zaman bir şeyler yapabildiklerinde kendi kendilerine o dönemler Yaşar Özel iyi okuyordu ama bugün beğenemiyorum diyecek yapıda birilerini istiyorum.

Bende Münir beyden, Safiye Ayla’dan feyz aldım ama bugün onlar bana hitap etmiyor. Benim aradığım başka şeyler var.

Kısacası benim gibi konuşarak okuyan, duyan ve yüreğinde hisseden birilerinin olması gerek’’.

-Geçmiş zaman bir devlet büyüğünden milletvekili olmanız için ısrar gelmiş….

-‘’Evet, 80-90 yılları arasında her şeyi bırakıp Antalya’ya yerleştiğimi söylemiştim. Rahmetli Özal, Antalya’ya geldiğinde muhakkak bana uğrardı koluma girer liman boyu yürüyüş yapardık.

Turgut Özal, kontenjandan milletvekili olmamı çok istedi. Sanatçıyım ne işim olur dedim siyasetle. Şimdi olsun düşünmeden kabul ederim’’.

-Nelere kızarsınız?

-‘’Mümkün mertebe kızmamaya çalışıyorum. Eskiden çok kızardım şimdi ise kabullenmeye çalışıyorum.

Eğer kızmayı düşünürsek kızmayacağımız bir an bile olmamalı. Günün aktüalitesi o kadar değişik ve sıkıcı ki bunu takip edipte kızmamak çok zor’’.

-Fuar zamanlarına değinirsek o günlere dair neler hissediyorsunuz?

-‘’13 sene fuara gittim halkın sevgisini kazanamamış kimse oralara gidemezdi. Ünlü bestekar Rüştü Şardağ’ın eserleri benim sesimle hit oldu. ‘’Bir Gece Ansızın’’, ‘’Sana Nasıl Susamışım’’ bunlardan bazıları.  ‘’Islak Islak Öp Beni’’yi Tarkan’da okumuş’’.

-Sizden mi geçmiş eseri?

-‘’Tabii. Başka türlü olamaz ki’’.

-Tarkan’ı başarılı buluyor musunuz?

‘’TARKAN’IN SESİ YETERLİ DEĞİL’’

-‘’Tarkan kendi pop müziği içerisinde başarılı. Ancak Tarkan’ın sesi yeterli değil. Ancak popüler müzik kültüründe iyi bir ses.

Bizim milletimizin yumuşak kişilere karşı sempatisi var. Bu durum Zeki Müren’den sonra daha çoğaldı. Tutuluyor diye birçok kişi o yola sevk oldu. Dikkat edin bu tür okuyanların hareketleri hep Zeki Müren ile aynı’’.

-Ailenizde sizin gibi müzikle uğraşan var mı?

-‘’Oğlum elektronik mühendisi. Kızımda uzun yıllar TRT ve özel televizyonlarda çalıştı şimdi ise işletmecilik yapıyor. Ama nefis bir sesi var.

Piyanoda bir kayıt yapmış. Dinledim kim bu dedim. Bıyık altından güldü benim dedi. Çok şaşırdım inanın bir soprano’’.

-Müzikte kalıcı olmak belirli bir yer edinebilmek zor mu?

‘’RADYOLARDA BABADAN OĞULA TORPİL VAR!

-Bunda muvaffak olanlar bizim esmer vatandaşlarımız. Yedi sülalesi hep bu mesleği yapıyor ve başarılılar. Tabi ki anne ve babanın rolü çok mühim.

Ankara, İstanbul Radyosu hep bu arkadaşlarımızdan oluşuyor. Dört tane şarkı öğrendikten sonra tabii babası da oradan emekli olmuş torpille radyoya giriyor. Böyle olunca sanatçı yetişmiyor. Babası sanatçı olabilir ama çocuğu da olacak değil.

Mesela Selahattin Pınar’ın bir şarkısında ‘Sormadın Halimi’’; ‘’Sormadun Halimi’’ şeklinde okuyor. Bu tür insanların radyoda işi olmamalı. Orada çöreklenmiş bazı kişiler var ki yaptıkları programlarla, sergiledikleri duruşlarla seyirciye saygısızlık ediyorlar’’.

 

 

-Yakın bir zamanda ‘’60. Sanat Yılı ‘’konseriniz var. Bahsedebilir misiniz?

 

-‘’Konserim 22 Mart’ta Cemal Reşit Rey Konser Salonunda 20:00’de başlayacak. Bu programda kendi özel koro ve sazlarım eşliğinde Saddettin Kaynak, Selahattin Pınar’ın eserlerini icra edeceğim. Bu iki bestekarın hayatımdaki rolleri çok önemli. O yüzden onların eserleri ile başlayacağım. Ardından benimle özdeşleşmiş olan parçalar var ki onlarla devam edeceğim. Erol Sayan, Bilge Özgen, Tekin Gönenç ve hayatta olan bazı arkadaşlarım gelecek onların eserlerini okuyacağım. Keyifli bir Türk Sanat Müziği dinletisi olacak.

 

    

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.