BEYKOZ YALIKÖY KUYU SOKAK’TA BİR BAYRAM SABAHI..

Hüseyin Cavit Tunca; yıllarca nahiye müdürü olarak Anadolu’nun dört bir yanını dolaşmış bir bürokrat.. Sonrasında Sümerbank’a yıllarını vermiş bir devlet memuru..

O yıllarda yazdığı romanları dönemin saygın akşam gazetelerinden Son Saat’te ‘tefrika edilen’ bir yazar.. Ve en en en önemlisi Melahat Tunca’nın eşi, Hülya Aksay, Alev Akay ve ‘bizim’ Hulusi Tunca’nın babası..

Aramızdan ayrılalı uzun yıllar oldu.. 27 Haziran; Hulusi Tunca’nın doğum günüydü.. Hulusi; ‘Nasıl bir farklılık yaratabilirim’ diye düşünmüş olmalı ki; tuttu babasının ağzından bir mektup yazdı..

Facebook’taki sayfasında paylaştı.. Mektup; iki gün içinde öylesine yoğun bir ilgiyle karşılandı ki, bir dolu mesaj aldı:

-Babanı, ‘yukarıdan gönderilmiş’ mektuplarda yaşatmaya devam et Hulusi..

O da öyle yaptı.. Yarın bayram.. Yeni bir yazı kaleme aldı Hulusi Tunca; Hüseyin Amca’mızın ağzından.. O günleri, o Beykoz’u, o bayramları yeniden yaşamak adına.. Bu kez daha geniş kitlelere ulaşmak adına sizlerle paylaştı.. İşte o yazı..

+ + +

-Huluuuusiii.. Hadi evlat kalk!

-Baba saat kaç?

-5’i geçiyor oğlum.. Bir saatimiz var..

Merhaba değerli dostlar.. Hulusi’nin doğum günü için ‘yukarıdan’ postaya verdiğim mektup sizler arasında öylesine ilgi görmüş ki, bundan cesaretle bu bayram sabahında da yeni bir mektup daha kaleme alayım dedim..

Eee madem bayram; ben de Hulusi’yi bayram namazı için uyandırarak başlayayım dedim..

Biliyorum; hiç de gönül rızasıyla kalkmıyor, ben de gönlüm isteye isteye uyandırmıyorum ama ne yapayım, biz babamızdan böyle gördük.. Rahmetli babacığım Ömer Hulusi’nin ‘Kalkın geç kalıyoruz’ diyen sesi evin içinde yankılandığında Salih Abim’le hemen dikiliverirdik yataklarımızdan..

Hulusi kalktı, Melahat masayı hazırlamaya başlamış bile ama namaz dönüşü oturacağız hep birlikte inşallah.. 5’imiz bir yerde.. İşte bayramın en sevdiğim yanı.. İki üç günlük tatil bir yana, o ilk sabah 5’imiz birden; Hanım, Hülya, Hulusi, Alev aynı masanın etrafında toplanmıyor muyuz bin kere şükrediyorum Allah’ıma böyle bir ailem var diye..

Bu bayramın birinci günü annemlere gitme sırası abimlerde.. Biz ikinci gün gideceğiz.. Yok yanlış anlaşılmasın küslük falan yok, Bakırköy’deki ev dar geliyor hepimize.. Abimde 3 çocuk, bizde 3 çocuk, Zahide’de iki çocuk.. Etti mi 8 çocuk.. Salih Abim, Nuriye yengem, Zahide, Agah enişte.. Bir de annem.. Bir de Melahat’la ben.. 15 nüfus.. Bunun için bir bayram abimler ilk gün gidiyor annemlere, ertesi bayram biz.. Böyle bir paylaşım yaptık ve rahatını da gördük..

Beykoz’dan vapurla Sirkeci, Sirkeci’den trenle Bakırköy.. Oradan İncirli.. Valla gözümde büyümüyor değil ama.. Gitmemek mi?.. Anne eli öpmeden bayram kutlanır mı?.. Hele hele çocuklar babaanneleri Bahriye Sultan’dan bayram harçlıklarını alacaklar ki, onlardan mutlusu yok..

Annem; Sosyal Sigortalar Kurumu gibi bayram harçlıklarına büyükten küçüğü bir kota koymuş.. Yıllardır hiç değişmez; büyük torunlar 10 TL, ortancalar; 5 TL, küçükler 2 lira 50 kuruş..

Valla o zaman için iyi para.. Hülya; okulda yağlı boya resme merak sardı.. Bayram harçlığı büyük bir ihtimalle boyalara ve fırçalara gidecek belli..

Hulusi; mutlaka yeni çıkan dergilere yatıracak.. Alev; hiç sorulur mu plastik bebek alacak yine..

Sevgili dostlar; zaman, zaman değil.. Öyle bir hızla kirleniyor ki dünya.. Çocuklarımızı yetiştiriyoruz ama nasıl?.. Radyolardan öğrenmedikleri şey kalmadı.. O küçük Alev ki, geçenlerde bebeklerinden birini almış, giydirmiş Hulusi’ye götürdü ve aynen şöyle dedi:

-Dayısıııı bak elini öpmeye geldi..

Kan beynime sıçradı.. Kendimi nasıl tuttum bilemiyor.. Ama nasıl bakmışsam Alev bi daha öyle bir hataya düşmedi..

Hulusi kalktı.. Abdestini aldı.. O sırada aklımdan neler geçti neler.. Bayram namazı 6’yı 10 geçe.. Eh rahat yetişiriz..

Beykoz meydanında On Çeşmeler’in bulunduğu meydandaki Mustafa Ağa tarafından yaptırılmış Beykoz Camii; Beykoz’un görülmeye değer mekanlarından birisi olarak gösterilmiştir hep.. Ve biz oğlumla bayram namazlarımızı hep burada kılarız..

Yani senede toplasanız en az iki kere gitmişliğimiz var.. Bir de Kadir Gecesi gibi özel gecelerde.. Allah kabul etsin..

Namaz bitti.. Çıkışta kimi görseniz tanıdık, eş, dost.. Beykoz küçük yer.. Herkes birbirini tanıyor.. Bayramlaşıyoruz hepsiyle tek tek.. Hulusi ellerini öpüp, hayır dualarını alıyor..

Melahat’ın çayı demlenmiş belli.. Kokusu burnuma kadar geldi valla.. Ekmekler de kızardı mı oh değmeyin keyfimize.. Çok şükür Allahımıza.. 5 kişilik bir aile memur maaşı ile geçinip gidiyoruz işte..

Kahvaltıdan sonra üst katımızdaki Şermin Hanım’lara çıkarız.. Emekli kaptan Mehmet Bey de camideydi uzaktan selamlaştık.. Oğulları; üniversitede okuyor.. Çok sağlam delikanlı, çok efendi.. Başı önünden kalkmaz.. Adı gibi Nezih bir çocuk.. Bizim fabrikadan.. Şimdi beni tanımayanlar ‘Hüseyin Bey, zamanında fabrikatör müydü?’ diye soracaklar.. Sümerbank Deri ve Kundura Fabrikası; hepimizin fabrikasıydı.. Beykozlu, Paşabahçeli tüm çocukların babalarının annelerinin fabrikasıydı.. Onun için yeri geldi mi ‘bizim fabrika’ diye söz ederdik Sümerbank’tan..

Laf amma da karıştı.. Şermin Hanım’ın Nezih’i; bizim fabrikadan bir ustanın kızına aşıktı.. Ama gel de Şermin Hanım’a kabul ettir! Nuh diyor peygamber demiyordu.. Sonra mı?.. Hatırladığım kadarıyla iş bozulmuştu..

Terzi Şeref.. Beykoz’a yerleştiğimizdeki ilk ev sahibimiz.. Kuyu Sokak’ta 33 nolu ev onların.. Üst katta onlar oturuyordu alt katını da biz kiralamıştık.. Uzun yıllar; Şeref, karısı Mualla hep bir arada yaşadık.. Yıllar geçip de çocuklar büyümeye başlayınca, evimizin hemen karşısındaki 28 nolu eve geçmiştik..

Jack’ın Apartmanı diye geçerdi adı ama bildiğiniz ahşap, üç katlı bir evdi sonuçta.. Ay başı geldi mi; kirayı cebime koyar Erenköy’e giderdim Jack’a kirasını yatırmak için.. O zaman öyle banka, PTT, internet gibi şeyler yok ki, kiralar elden ödenir, imza alınırdı..

Bu arada PTT dedim de Ankara’daki baldız Perihan’ı, Emin enişteyi, kızları Nuray’ı telefonla bir arasam diyorum ama postaneye gidip telefon yazdırıp beklemek yok mu?.. Cehnennem azabı vallahi.. Allah evlerimize telefon bağlandığını, istediğimiz yerle rahat rahat konuştuğumuz günleri gösterecek mi bize acaba?.. Neyse en olmadı Ankara’ya da Trabzon’a da telgraf çeker bayramlarını kutlarız..

Trabzon dedim de..

O sırada Kadir geldi yanımıza.. Kadir; Melahat’ın erkek kardeşinden biri.. Ağabeyleri İzzet’le Remzi ve son olarak Erdoğan bizden çok önce gelmişler buralara.. Hiç ayrılmıyorlar.. Nereye baksanız 4’ü bir arada..

29 Mayıs 1977’de ki 29 Mayıs aynı zamanda İstanbul’un fetih günü olur.. 29 Mayıs; bizim de Kadir’imizi kaybettiğimiz gün oldu.. Yeşilköy Hava Limanı’nda Ermenistan’ın Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Ordusu ASALA’nın düzenlediği silahlı saldırıda hayatını kaybeden 5 günahsız vatandaşımızdan biri de o oldu..

Türkiye'nin başına bela olan terör örgütleri her zaman dış güçler tarafından maşa olarak kullanıldı. Şimdi PKK, PYD, DAEŞ, DHKP-C nasıl yönlendiriliyorsa, bir dönem de ASALA terör örgütü aynı şekilde yönlendiriliyordu..

Kadir ağlamaklıydı; ‘Duydun mu enişte’ dedi ‘Bizi katlettikten 39 yıl sonra bu kez de yine havaalanında yine dış hatlarda 44 günahsız vatandaşın kanına girmişler. Allah kahretsin bunları.. Elleri kırılsın..’ diye devam etti.. ASALA geberdi bitti gitti.. Darısı şimdikilerin başına inşallah..

Evet; dönelim bayram sabahına; terzi Şeref’ler gelir, onlarla bayramlaştıktan sonra Behçet Bey’lere geçeriz bayramlaşmak için diye düşünmüştüm.. Zarif eşi Cahide Hanım, kimbilir gene ne güzel bayram tatlıları hazırlamıştır biz komşuları için.. Büyük oğlu Emin; bizim Hülya ile yaşıttı.. Küçük oğlu Turgut da Alev’le.. Ama Turgut; Hulusi’nin yakasından düşmezdi..

Belki hatırlayanlarınız çıkar, ‘Haydarpaşa Lisesi’nden bir öğrenci kurbağaları ameliyat etti’ diye gazetelerde boy boy haberler çıkmıştı.. İşte o ameliyatları yapan bizim Hulusi, yardımıcısı da Turgut’tu.. Bu çok uzun ve derin bir konu.. İnşallah yeni bir mektupta da ona anlatırım..

Akşama; mutlaka televizyonu olan bir evde olmalıydık.. Çünkü sabah gazetede okudum; Nurhan Damcıoğlu çıkacaktı bu gece.. Melahat duymasın; hayrandım Nurhan Hanım’a.. O kantoları söylemesi, dans etmesi yok mu?.. Sonunda bizim eve de televizyon girecekti.. Sırf benim Nurhan Hanım’a olan tutkumdan.. Bunu da kimseler bilmez aman yine aramızda kalsın e mi..

En iyisi fabrikadan arkadaşım Yılmaz’lara gitmek.. Rahat rahat izleriz orada.. Bu arada biliyorsunuz Yılmaz amcanız da burada.. Ama Allah’ın emriyle değil de kendi isteği ile geldiği için hepimiz biraz kırgınız ona.. Neden Allah’ın emrini beklemedin diye?..

Geldi gene bir bayram sabahı; Şermin Hanım, Mehmet Bey, Nezih, Terzi Şeref, Karısı Mualla, Behçet Bey, Cahide Hanım.. Sevil Hanım’ın kocası Bahriyeli Erkal, Beyhan Hanım’ın kocası, ‘Bahriyeli’ Şükrü.. Hepimiz buradayız, bir aradayız, Kuyu Sokak’ın yukardaki adresinde..

Şükrü dedim de.. Can kızı Şükran bir şiir göndermiş ona;

‘Canım babam uzak olsan da/ Yokluğun kadar değerlisin bu canda/ Seni bir daha öpmemek acı verse de bana/ Eline uzanıp dokunamasam da/ Benimle olduğunu bilmek hissetmek/ Varlığına sığınmak en güzeli aslında/ Rica etsem bu gece rüyama gelir misin/ Kızın seni çok özledi be baba..’

Şükran; hepimizi ağlattı..

Bugün bayram, erken kalkın çocuklar.. Ellerinizde taze kır çiçekleri.. Bekleriz hepinizi..

Sevgili Barış ve Cem de buralarda, sık sık görüşüyoruz.. Bir başka mektubumda da onlarla muhabbetlerimizi anlatırım inşallah..

Buradan hepinize selam ediyor, bayramınızı en içten duygularımızla kutluyor, hepinizin gözlerinden öpüyoruz..

Hülya.. Hulusi.. Alev.. Tülay, Ercan, Baran.. Gözde, Anıl, Mehmet, Mert, Ecem Naz.. Eren..

Har an yanınızdayız, her an sizlerleyiz.. Bizleri merak etmeyin.. Kendinize iyi bakın..

Biz; sizleri çok seviyoruz.. Sizler de birbirinizi çok sevin..

Babanız

Hüseyin Cavit TUNCA

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.