Ebru Şallı Akkuş...ACISINI İLK DEFA ANLATTI; 'İÇİMDE ATEŞ TOPU VAR!'

Ebru Şallı Akkuş...ACISINI İLK DEFA ANLATTI; 'İÇİMDE ATEŞ TOPU VAR!'

Kısa süre önce küçük oğlu Pars'ı kaybeden Ebru Şallı'nın acısı çok taze... Gazeteci Ayşe Arman "‘Anneler Günü’ için tek isim vardı kalbimde. Geçtiğimiz günlerde, 10 yaşındaki oğlunu, Ponçiği’ni toprağa veren Ebru Şallı" diyerek Şallı ile konuştu.

Ebru Şallı Akkuş kısa süre önce oğlu Pars'ı lenf kanseri sebebiyle kaybetti. Acı haberin ardından evine kapanan Ebru Şallı Akkuş Ayşe Arman'a konuştu.

Ebru Şallı Akkuş acısıyla ilgili "Hayatta hep güçlü durmaya çalıştım, küçüklükten beri güçlü bir yapım var. Ama bu, başka bir şeymiş…

Hiçbir acıya benzemiyormuş! Bitiyorsun! Üstelik daha çok başındayım her şeyin. Bugün 22. gün.

Hayatta olmadığını, nefes almadığını, bana, “Güzel annem” diyemeyeceğini, o tatlı gözleriyle derin derin bakamayacağını kabul edemiyorum. Ben Ponçik’le yaşıyorum hala…" dedi.

Arman'ın hala hastanede gibi mi geliyor sorusu üzerine ise ünlü isim şu yanıtı verdi:

'Sık sık yanına gidiyorum'

"Evet. Biz iki yıl çektik bu hastalığı, hastanede yaşıyor gibiydik. Son üç ayımız kötüydü.

Ama hastane sürecinde çok güzel günlerimiz de oldu. Şimdi de sanki hala orada, sanki gidip görebilirim…

Oysa Ponçik, Zekeriyaköy’de bir mezarlıkta… Toprağın altında… Mezar taşında, 10 yaşındaki oğlumun adını gördüğümde inanamıyorum…

10 yaş nedir ki?! Küçücüktü daha… Daha önünde yaşayacağı bir hayat vardı… Doyamadım oğluma… Hiçbirimiz doyamadık… (Ağlıyor) Sık sık gidiyorum yanına.

Sohbet ediyorum. Sanki beni duyuyor gibi geliyor. Allah’tan yemyeşil bir yer, kuşlar ötüyor filan, mezarlığın güzeli olmaz ama burası, küçük bir çocuğu korkutmayacak bir yer.

Ponçiğimin enerjisi çok güzeldi, mezarlığının enerjisi de öyle. İşte orada dua ederken, “Evet ya, gitti!” diyorum.

Artık hastanede ve hayatta olmadığını ancak mezarlıktayken idrak edebiliyorum… Ama normal di mi?

Çok yeni daha. Kafam gidip geliyor. Durup dururken ağlamaya başlıyorum mesela. Kabullenme sürecindeyim belki de.

Gerçi 2 yıldır acı çekiyordum. Yansıtmamaya çalışsam da gerçek bu…"

'Biri içime ateş atmış gibi'

"Hissettiğim acı, işte o ateş topu…" diyen Şallı acısını şu sözlerle ifade ediyor:

"Birileri, içime atmış gibi. Üzerinde alevler olan bir top. Oradan oraya çarpıyor içimde.

Dönüyor dönüyor, tüm vücudumu sarıyor. Sonra kora dönüyor, o koru da hissediyorum. “Bitti mi yoksa?” derken, yangın tekrar başlıyor.

İlacın ya da herhangi bir şeyin fayda edeceğini düşünmüyorum. Belki mental olarak bir süre edecektir.

Ama sürekli ilaçla da yaşanmaz. Yapacak bir şey yok, ateş düştüğü yeri yakıyor. Ömür boyu da yakacak.

'Ben artık uyuyamıyorum'

Cansız bedenine son sarılışım. O melek yüzüyle huzur içinde uyurken ki hali, hiç gitmiyor gözümden önünden…

Ben artık uyuyamıyorum, beynim uyumayı reddediyor. Vücudum yorgunluktan iflas edip uyumak istese de beyin direniyor, uyumuyor.

İlaçla uyuyabilmek istiyorum ve dua ediyorum “N’olur oğlumu rüyamda görebileyim” diye."

Mezarına neden o notu yazdırdı?

Ebru Şallı Akkuş Ayşe Arman'a Pars'ı anlatırken ise şunları söylüyor:

"Şu anda da saçma belki ama “Üşüyor mu, aç mı?” diye düşünüyorum. Tabii ki makul bir açıklaması yok ama, “Beni çok özler, o bensiz ne yapar ki?” diyorum.

Ben ilaçlarını filan verirken, gözlerimin içine bakardı, o kadar güvenirdi bana. Şimdi tabi düşünmeden edemiyorum:

'Korkuyor mu? Üşüyor mu? Karanlıkta mı? Aydınlıkta mı? Nerede?' O yüzden, “Ponçik benimlesin!” yazdım o gün. “Nerede olduğunun hiçbir önemi yok. Annen seni bırakmayacak, hep yanında…”

Nasıl bir çocuktu?

Çok başka bir ruhtu. Bilge bir çocuktu. Herkese bir şeyler öğretti, ailede. Bana çok düşkündü, ben de ona.

Beren’le olduğu gibi onunla da özel bir bağ vardı aramızda. Ponçik, galiba benim en yakın arkadaşımdı.

O yüzden “yarım” hissediyorum şu anda kendimi. Birbirimizin yansıması gibiydik biz.

Tabii ki herkes düşkündür çocuklarıana ama amansız bir hastalıkla mücadele ederken, 7/24 yanında oluyorsunuz.

İkimiz ortak oda kullanıyorduk. Çünkü gece bakımı vardı. Alması gereken ilaçlar vardı. Hem annesi hem hemşiresi hem sırdaşı hem arkadaşıydım.

Bana ilişkimle ilgili tüyo bile veriyordu, “Şöyle yap, böyle yap!” diyordu. Matrak, hayat dolu, dünya tatlısı bir çocuktu.

Şefkatli, sevecen. Bir gün bile bana sormadı, “Ben ne zaman iyileşeceğim? Ne zaman diğer çocukları gibi okula gideceğim?” diye.

“Ben neden bu hastalığa yakalandım?” diye isyan etmedi. Çünkü üzmek istemedi, kimseyi. Hele beni…

Asla! Gözümün içine bakardı bir mutsuzluğum var mı diye. Ben de onu üzmek istemezdim.

Hastanede aşağı iner, tuvalette ağlayıp ağlayıp, sonra yüzümü toparlayıp, öyle çıkardım odasına ve gücümü toplayıp, “Hadi şimdi Monopoly oynayalım!” derdim.

Ama hisleri kuvvetli bir çocuktu. Biz, birbirimizin içini okurduk.

Kaynak:posta.com.tr

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.