Faruk Sabancı... 'GRAMMY ÖDÜLÜNÜ ALIP, ANITKABİR'E BIRAKMAK İSTİYORUM!'

Faruk Sabancı... 'GRAMMY ÖDÜLÜNÜ ALIP, ANITKABİR'E BIRAKMAK İSTİYORUM!'

Farklı formatı ve özgün içeriği ile en popüler YouTube programlarından Katarsis'in bu haftaki konuğu Sabancı ailesinin genç kuşak temsilcilerinden Faruk Sabancı oldu.

Gökhan Çınar'ın hazırlayıp sunduğu Katarsis'te, Faruk Sabancı; çocukluğunu, babasının vefatını ve müziğe olan tutkusuyla birlikte sıradışı yaşam öyküsünü içten bir dille anlattı.

Çevreme karşı izole büyütüldüm!

Gökhan Çınar'a çocukluğunun çarpıcı dönemlerini aktaran Faruk Sabancı, o zamanları şu şekilde özetliyor: "Zor ve hiperaktif bir yapım vardı.

Çocukken çok fazla ilgi alanım ve aynı zamanda çok fazla erinen bir tarafım da vardı. Tabii, annem bana olabildiğince destek olmaya çalıştı çocukluğumda.

Babamı ise çok erken yaşta kaybettim. Babamızı kaybettiğimizde ben 12 yaşındaydım, kardeşim ise 6 yaşındaydı.

Çoğu zaman onu fotoğraflarla hatırlayabiliyorum. Fotoğraflara baktığım zaman o günlere geri dönebiliyorum.

Anılarımla birlikte onun kişiliğini hatırlamaya çalışıyorum. Çocukluğuma baktığımda geniş aile kavramı eksik...

Belli bir yaşa gelene kadar ise geniş bir arkadaş çevrem olmadı. Şimdi iyiyim ama o zamanlar kapalı bir çocukluk geçirdim.

Genellikle etrafımda yaşıtlarım eksikti hep. Ailem üzerime çok titriyordu. O yüzden biraz izole olmamı istediler.

Böyle olunca insanlara çok tedbirli yaklaşıyorsunuz. Herkesten bir olumsuzluk beklemeye başlıyorsunuz.

Böyle olduğunda da insanlara karşı biraz mesafeli ve önyargılı durabiliyorsunuz."

Bu hayatta hiçbir şey beni babamın vefatı kadar etkilemedi!

Hayatının dönüm noktasının babası merhum Mehmet Sabancı'yı kaybetmek olduğunu söyleyen Faruk Sabancı, duygularını şu şekilde ifade ediyor:

"Babamın ölümünden daha fazla etkileyen hiçbir olay olmadı. Onu kalp krizinden kaybettik. Babam yurtdışında Londra'da bir iş seyahatindeydi.

Annem daha sonra yanına katıldı. Ben her zamanki gibi okula gitmiştim. Birgün tanımadığım takım elbiseli adamlar beni okuldan almaya geldi ve büyük dayımın evine götürdüler. Kuzenlerim beni karşıladı.

Pek anlam veremedim bu duruma. Beni oyaladıklarını daha sonra anladım. Gece yarısına doğru eve gittiğimde ise evimizin kapısında ambulanslar gördüm ve evin içinde bir sürü insan vardı.

Kimse de bana hiçbir şey söylemiyor, benimle konuşmuyordu. Odama gittim ve annemi gördüm.

Babamın vefatını o şekilde öğrendim. Dondum kaldım. Herhangi bir yoğun ağlama ve tepki olmadı. O an şok geçirdim.

Bu duyguları çok yoğun yaşamakla birlikte dışa hiç vuramadım. Fakat bu durumu yıllar ilerledikçe çok şiddetli yaşadım.

Babamla ilgili hatırladığım son anım ise vefatından birkaç saat önce telefonla konuşmamız. Aslında her şeyi gördüğünü ve hissettiğini düşünüyorum.

Babamın; benim, kardeşimin ve annemin ne kadar güçlü olduğumuzu görmesini isterdim.

Başarılarımıza ortak olmasını ve gurur duymasını çok isterdim. Doğum günleri gibi özel günlerde hep böyle bir burukluk oluşuyor.

Hep bir eksiklik hissediyoruz. O günlerde çektiğimiz fotoğraflarda hep olmalıymış gibi hissediyorum ."

Soyadımın dezavantajlarını kendi haline bıraktım!

Sohbetiyle program boyunca samimi bir ortam oluşturan Faruk Sabancı, Türkiye'nin en saygın ailelerinden olan Sabancı ailesinin bir ferdi olmasını ise şu şekilde açıklıyor:

"Örneğin iş hayatında ve sanatta özgüvenim çok yüksek. Kimi durumlarda olması gerektiğinden daha yüksek.

Bazı durumlarda da özellikle insan ilişkilerinde yeterince özgüvenli olamadığım durumlar olabiliyor.

Sabancı ailesinin bir ferdi olarak çocukluğuma döndüğümde, Türkiye'den kopmak demek en azından fiziken aileden de kopmak demekti.

Aileden koptuğunuzda aile kavramı sizin için başkalarına ifade ettiği kadar çok şey ifade etmeyebiliyor, onu görebiliyorum.

Ben belki de çocukluğumu akranlarım gibi Türkiye'de geçirmiş olsaydım bu kavram daha farklı olabilirdi.

Bir şeyin varlığını bilmiyorsanız yokluğunu da hissetmiyorsunuz. Belirli bir yaşa ve olgunluğa geldikten sonra bunların sonradan oluşamayacağını fark ediyorsunuz.

Ağır bir sorumluluk tabii ki. Kim olduğunuzun ve gerek aile bazında gerek kurum bazında neyi temsil ettiğinizin sürekli farkında olmanız gerekiyor çünkü bu bir kere unutulduğu zaman sökülebilir.

O yüzden bu tedbiri hiçbir zaman elden bırakmamanız gerekiyor. Öz farkındalık aslında bu çocukluktan itibaren bizlere işlenen bir şey.

Bunun en fazla dezavantajını gördüğümüz yer soyadı oluyor. Her şeyi dört dörtlüktür, hiçbir şeye üzülmez, canı yanmaz, yorulmaz ve sıkıntısı olmaz gibi.

Sanki mükemmel bir dünyanın içerisinde, başka bir gezegende yaşadığımıza dair şeyler okuyorum.

Gündelik hayatımda da buna benzer şeylerle karşılaşabiliyorum. Senin tuzun kuru gibi söylemlere çok fazla maruz kalıyorum.

Sonra bu önyargının o kadar büyük olduğunu fark ettim ki bununla savaşmamaya başladım. Öyle mi düşünüyorlar? Tamam, yapacak bir şey yok.

Ben ne yaparsam yapayım bu algıyı değiştiremem. O yüzden ben tamamen artık bu konuyu kendi haline bıraktım.

Dışarıdan böyle bir algının oluşmasını çok iyi anlayabiliyorum. Kurumsal anlamda insana dokunan şeyler yapıyoruz. İnsan ile çalışıyoruz.

Örneğin; ben enerji sektöründe Sabancı Ailesi altında görev alan bir insan olarak 20 TL’nin benim halkım için önemli bir para olduğunu bilmeyeceksem ben bu işi yapamam. Kopuk olmamaya özen gösteriyorum."

Grammy alıp Anıtkabir'e bırakmak istiyorum!

Müziğe olan tutkusu ve kariyeri ile ilgili planlarını da program esnasında anlatan Faruk Sabancı: ''Bu işe hobi olarak başladım.

Elektronik müziğin önemli isimlerini takip ettikçe bu artık benim bir idealim haline dönüştü. Kendimi çok geliştirdim, çok çalıştım ve hep daha iyi olmaya gayret ettim.

Sonunda bazı büyük isimlerin sanırım bendeki ışığı görmesiyle birlikte daha büyük platformlarda kendimi göstermeye başladım.

Böyle böyle aslında tutkumu bir iş haline getirebildim. Ailemin desteği de bu noktada benim için çok önemliydi.

Ailem ilk başta biraz temkinliydi, caz müzik ile ilgileniyor olsaydım belki bu kadar temkinli olmayabilirlerdi.

Bu müzik türü akla hep gece kulüpleri ve buna benzer ortamlar getiriyor. Onları ikna etme sürecim de oldu.

Bu kültürün nereden geldiğini yavaş yavaş anlattıkça ve uluslararası başarılar kazandıkça bu durum artık önlenemez bir noktaya evirildi.

Böylelikle ailemin desteğini almaya başladım. Alanımda başarılı olup Grammy almak istiyorum. Aldığım o ödülü ise Anıtkabir’e bırakmak gibi bir hayalim var.

Dünya müziğinde de bir yerimiz olduğunu kanıtlamak en büyük arzum ve böyle bir başarının yeri tabii ki Ata'mızın yanı olur."

 

 

 

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.