Göksel... 'ÇÖLDEKİ VAHAYI, DERDİME DEVAYI BULDUM!'

Göksel... 'ÇÖLDEKİ VAHAYI, DERDİME DEVAYI BULDUM!'

Yeni şarkısı ‘Çölde Bi’ Vaha’da yine çok gerçek bir hikaye anlatıyor. “Sonunda çölde vahayı, derdime devayı buldum galiba” diyor.

Röportaj; Oya Çınar

‘Sanatçı’ tanımının içini hakkıyla dolduran bir isim o. Yazdığı her sözü, bestelediği her müziği bir şekilde hafızalara kazıyor. Bunu da “Çünkü çok gerçekti.

‘Depresyondayım’ derken de ‘Denize bıraktım’ derken de sahiciydim” diye açıklıyor. 

Göksel, bir yılı aşkın süredir Muğla’da köy hayatı yaşıyor.

Yeni şarkısı ‘Çölde Bi’ Vaha’da yine çok gerçek bir hikaye anlatıyor.

“Sonunda çölde vahayı, derdime devayı buldum galiba” diyor. 

Karantinanın başından bu yana Muğla’da, bir köyde yaşıyorsunuz… Hep aklınızda olan bir fikir miydi?

Göcek’e yakın bir köydeyim evet; aslında karantina öncesinde planladığım bir şey değildi.

Tamamen yerleşmeyi hiç düşünmemiştim. Hatta pandemi başlayınca “Bir iki ay kalır, dönerim” diyordum ama işler hiçbirimizin tahmin edemediği şekilde ilerledi.

Süreç uzadı, ben de buradan çok keyif almaya başladım…

Nasılmış köy hayatı? Nelerde zorlandınız?

Kışın getirdiği zorluklar var; evler İstanbul’daki gibi konforlu değil.

Mesela soba yakmaya başladık, başta çok eğlenceli gelmişti ama bir gün hortum çıktı ve sobamız feci tüttü.

Ağaçlar devrildi, yıkılan evler oldu. Doğada yaşamanın çok başka zorlukları olduğunu fark ettim.

Yine de kışı portakal çiçeği kokusu ile geçirmeyi çok sevdim, o kadar keyif alıyorum ki önümüzdeki kışı da burada geçirmeyi planlıyorum. 

HERKES BENİ ÇOK AĞIR SANIYOR HALBUKİ ÇOK HAREKETLİYİM

Nasıl vakit geçiriyorsunuz?

Ben çok duygusal şarkılar söyledim. Şarkılarımın yarattığı algıdan dolayı herkes beni çok sakin biri sanıyor.

Sakinliği severim ama uzun süre aynı yerde duramam, hareket etmek isterim.

O yüzden burada kendime güzel bir çalışma alanı yarattım.

Baktım çok vakit var, bunu kendimi geliştirerek geçirmeliyim diye düşündüm.

Neler yaptınız?

Burada harika bir şan hocası ile çalışma imkanı buldum, yoga yaptım. Çocuklar gibi hep bisikletteyim zaten.

Evimizdeki stüdyoda yeni şarkılarımı kaydettim. Hiç tahmin etmediğim şekilde önüme bir şeyler sundu hayat; ben de sunulanları en iyi şekilde değerlendirmeye çalışıyorum.

Maddi olarak zorlandınız mı bu süreçte?

Zorlanmadım ama endişe yaşıyorum...Türkiye’deki müzisyenler, sanatçılar, sanıldığı kadar büyük paralar kazanmıyor.

Ben yaşamımı sürdürecek durumdayım ama arkadaşlarım için çok üzüldüm, üzülüyorum…

Ben de albümlerimden önce orkestralarda çalıştım, günlük kazandığım parayla geçiniyordum.

O durumun zorluklarını çok iyi bilirim. Kaldı ki sadece müzisyenler değil sektörde çalışan on binlerce insan işsiz kaldı.

Umarım en kısa sürede yoluna girer her şey.

TIPKI ŞARKIMDAKİ GİBİ ÇÖLDEKİ VAHAYI, DERDİME DEVAYI BULDUM

Nisanın başında ‘Çölde Bi’ Vaha’ şarkısını çıkardınız. Hayatınızın nasıl bir dönemine karşılık geliyor bu şarkı?

Çok güzel ve gerçek bir dönemine karşılık geliyor… Bu benim yazdığım ilk mutlu aşk şarkısı.

Şarkıyı pandemiden hemen önce, bir Fas seyahatinde, erkek arkadaşım Osman Şahin’le beraber yazmaya başladık.

Sonra İstanbul’a döndük ve pandemi başladı. Gerisini burada tamamladık.

O yüzden şarkının kendi yolculuğunu, o süreci çok seviyorum.

“Derdine devayı buldu sanki Leyla” diyorsunuz şarkıda. Bayıldım…

Peki Leyla, devasını buldu mu gerçekten? Şarkıdaki kadar mutlu ve aşık hissediyor musunuz?

Evet hissediyorum. (Gülüyor) Çok uzun yıllar yalnız kaldım, yalnız yaşamaktan keyif de alıyordum çünkü ruhsal olarak bütünlük sağlayacağım biriyle karşılaşamadığımı hissediyordum.

Öyle olmayacaksa da yalnız kalmayı tercih ediyordum. Uyum içinde güzel bir ilişki kurmak kolay değil.

İletişim çağında en büyük sorunumuz gerçekten bağlı yakın ilişkilerden yoksun oluşumuz.

Hele ki kariyer sahibi, büyük şehirde yaşayan bir kadınsanız…

Tam da böyle bir dönemde bana, aşka emek vermek çok iyi geldi...

Şarkıdaki gibi gülümseyerek “Ben galiba çöldeki vahayı buldum” diyorum.

Daha öne “Yanlış insan seçmekte üstüme yok” demiştiniz. Şimdi karşınızdakinin ‘doğru insan’ olduğunu nasıl anlıyorsunuz?

Her şeyden önce ben değiştim; onun farkındayım. Artık bana iyi geleni, beni mutlu edeni seçiyorum.

Ve erkek arkadaşım gerçekten özel bir insan. Çocukluğumda hissettiğim ama kendi içimde zaman zaman unuttuğum çok güzel değerleri hatırlattı yeniden.

‘SANATÇI, ACIDAN BESLENİR’ DİYE BİR ŞEY YOK ARTIK MUTLULUĞU SEÇİYORUM

Yaptığınız müziğin ruhunu da düşünürsek, eskiden daha çok acıdan besleniyordunuz değil mi?

Öyleydi evet; bir de o dönemde ‘sanatçı acıdan beslenir’ hissine kapılmıştım.

Ben artık bunun eski bir inanış olduğunu düşünüyorum. Tabii ki travmalar, bizi üretmeye teşvik ediyor yaralarımızı sanatla iyileştiriyoruz, onlar zaten var hayatımızda...

Sadece artık daha çok farkındayım ki; İnsan, güzelliklerden de çok şey yaratabilir.

Acıdan beslenmek bir noktadan sonra insanı tüketen de bir şey.

O melankolik yanım da bende hala, ama artık mutluluğu daha çok seviyorum.

Hayattaki en büyük başarı mutlu olmayı becerebilmek. Bazıları bununla doğuyor.

Bazıları zamanla öğreniyor. Ben kendimi geliştirmek, bilmediğimi öğrenmek istiyorum.

AŞK, HEM ÇOK GÜVENLİ HEM DE ÇOK GÜVENSİZ HİSSETİĞİM BİR ALAN

Sizin için aşkın tanımı ne?

Kendini tamamlama duygusu. İçinde bir boşluğun tamamlanması gibi… “İşte böyle tam” dediğin… Hem güvenli hem de çok güvensiz hissettiğim bir alan aşk.

Hemen her şarkınız popun klasikleri arasına giriyor. Yazdığınız her şarkının duygusunu geçirmeyi nasıl başarıyorsunuz?

Çok gerçekti… “Depresyondayım” derken de çok gerçekti söylediklerim. “Karar verdim” , “Bir seni konuşurum” , “Denize bıraksam” derken de… Hepimiz aynıyız çünkü özünde. Bu duygularımız çok ortak. O yüzden kalıcı oldu sözlerim, müziğim…

Hem sözlerini yazan hem müziğini yapan bir ‘şehir ozanı’ olarak anılmak ne hissettiriyor?

Hoşuma gidiyor tabii ki. İstanbul’daki yaşamımın büyük kısmı şarkı yazarak geçti. O yüzden bunu kendime yakıştırıyorum doğrusu.

Felsefe okumuşsunuz, bu kadar güzel söz yazmanızda bunun da etkisi var mıdır sizce?

Ben çocukken de yazıyordum. Hayal kurmayı, düşünmeyi, şarkı sözlerini değiştirerek oyunlar oynamayı çok seviyordum…

Meditasyon gibi, oyun gibiydi. Annem de yazardı.

Gece uykusundan uyanıp, bulduğu defterlere şiirler yazardı, hala yazıyor…

Belki oradan da “Bu yapılabilir bir şey” diyerek öğreniyor insan.

GÜNLÜK HAYATIMDA DİKKAT ÇEKMEYİ SEVMİYORUM

Sizin utangaç da bir yanınız var sanki… Doğru bir tespit mi?

Doğru bir tespit; sahne dışında görünmekten, dikkat çekmekten pek hoşlanmıyorum.

Sahnede hoşuma gidiyor, orada başka bir şey oluyor, en görkemli halimle çıkıyorum zaten.

Beden dilim, enerjim değişiyor ama günlük hayatımda mümkün olduğunca daha az dikkat çekip, daha özgür olmak istiyorum.

Şarkılarınızda çok çalkantılı, inişli çıkışlı duygular var. Ama biz, sizi hiçbir bar çıkışında sevgilinizle kavga ederken görmedik mesela…

Dışardan çok görünen ilişkilerin enerjisinin bozulduğuna inanıyorum.

Biraz da aile bilgisinden gelen bir durum var galiba.

Benim büyüdüğüm ortamda “Bazı şeyler uluorta yaşanmaz” anlayışı vardı.

Kendiliğinden gelişen, karakterimin doğurduğu bir sonuç yani. Bilinçli olarak tasarladığım bir şey hiç değil.

Haziranda konserleriniz başlayacak… Nasıl hissediyorsunuz?

İlk defa sahneye çıkacakmışım gibi heyecanlayım. Bu kadar uzun süre ayrı kalmak garip bir duyguydu.

Ben ilk yıllarda haftanın yedi günü sahneye çıkardım. Çok hasta olduğum bi kaç günü hatırlıyorum.

O akşamki programı iptal edip, sahne saati yaklaşınca iyileştiğimi...

Konserlerimi çok özledim, yeniden sahneye çıkacak olmak sevgilime kavuşmuş kadar mutlu ediyor şu an beni.

KADINLARDAN; ERKEĞE HİZMET EDEN, GERİDE DURAN, KENDİ IŞIĞINI SÖNDÜRMESİ GEREKEN BİR VARLIĞA DÖNÜŞMELERİ BEKLENİYOR

Bu ülkede yaşayan, kendi ayakları üzerinde duran bir kadın olarak, Türkiye’de kadın olmak üzerine ne söylersiniz? Çok ciddi zorluklar yaşadınız mı?

Çok yaşadım…Ergenlik çağından itibaren üzerimde bir baskı, korku ve tedirginlik vardı.

Erkek çocuklarına verilen özgürlükler bize hiçbir zaman verilmedi.

Mesleğimi seçerken bile mücadele vermek zorunda kaldım. Kendi jenerasyonuma bakınca içinden geldiğim şartlara göre kendimi çok cesur buluyorum.

Biz kadınlar hor görülmemek ve var olabilmek için ışığımızı söndürmeye zorlandık hep.

Ne kadar üzücü, acı bir şey söylediniz; ışığını söndürmek durumunda kalmak…

Maalesef hepimizin gerçeği bu. İlk gençliğim bunlarla mücadele etmekle geçti çünkü bana sunulanı kabul etmek istemedim.

Bu da ailemle ve etrafımda çeşitli çatışmalara sebep oldu.

Sonra profesyonel olarak işimi yapmaya başladığımda, erkek müzisyenlerin yollarının daha kolay açıldığını gördüm.

Kadınsanız, önce ‘beden’ olarak algılanıyorsunuz. Müzisyenliğimin ilk yıllarında söylediğim şarkıları benim yazdığımı fark eden küçük bir kitle vardı.

Ben her fırsatta dile getiriyordum ama müzisyen yanım görmezden geliniyordu.

İlk albümümün yayınlandığı sıralarda bana daha çok ‘dikkat çeken bir genç kız’ çıktı gözüyle bakılmasından rahatsızlık duymuştum.

O dönemin koşulları daha da farklıydı sanırım…

Farklı tarafları vardı tabii...Mesela o dönem kadın bedenini öne çıkaran magazin dergileri vardı.

Ben bunu yapmak istemediğim, müzisyenliğimle varlığımı sürdürmek istediğim için menajerime yapımcıma karşı yine mücadele vermek zorunda kalırdım.

Şimdi tam tersi bir durum söz konusu ama hissettiğim baskı aynı.

Biz bunları yaşarken erkek sanatçılar çok daha kolay benimseniyor, en azından konu bu kadar bedenleri üzerinden dönmüyor.

Diğer yandan zihniyet olarak değişen çok da bir şey yok…

Yok çünkü toplumun kemiklerine yerleşmiş erkek olmayı aşırı yücelten bir anlayış var.

Çoğunlukla, kadının varlığını sürdürebilmesi için erkeğe hizmet eden, geride duran, kendi ışığını söndüren bir varlığa dönüşmesi bekleniyor...

Kadınların maruz kaldığı eşitsizlik; çok üzücü ve üzerinde çalışmamız gereken bir mesele.

DAYATILAN GÜZELLİK ANLAYIŞINDA BİR SORUN VAR

Kısa kısa…

Çocukluğunuza dair hatırladığınız bir ana gitsek… Nerede, kaç yaşında, ne yapıyorsunuz? 

Beş yaşındayım, evimizin bahçesindeki erik ağacının altına oturmuşum ve şarkı söylüyorum…

Sokak çocuğu muydunuz yoksa evin prensesi mi?

Hiçbir zaman evin prensesi olamadım, sokak çocuğuydum. Üç kardeştik. Ben en büyükleriydim. Bir de abla sorumluluğu vardı üzerimde.

Kontrollü yanınız oradan geliyor olabilir mi?

Evet, çok doğru yakaladın.

Karakterinizin en baskın özelliği ne?

Güçlüyüm galiba.

Şirin, güzel, tatlı, yetenekli kadın mı yoksa seksi kadın mı? Hangisini duymak daha çok hoşunuza gider?

Yetenekli ve sevgi dolu olduğum söylendiğinde çok mutlu olurum. Kesinlikle dış görünüşümle ilgili bir şey o kadar mutlu etmez.

Hiç mi önemsemediğiniz bir şey dış görünüş?

Hiç önemli olmamasını dilerdim. Tabii ki önemli. Ama dayatılan güzellik anlayışında bir sorun var.

Bu yüzden kendimle çok savaşıyorum. Çünkü işimi çok seviyorum ve sürekli iyi görünme çabası, kilomu kontrol etmeye çalışmak beni yoruyor.

Kaynak:posta.com.tr / Oya Çınar

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.