Halil Ergün? BAZEN İNTİHAR EDER GİBİ YİYORUM?

Halil Ergün? BAZEN İNTİHAR EDER GİBİ YİYORUM?

Magazinkolik.com'un sıra dışı röportajcısı Ferhat Şirin'in bu seferki konuğu Halil Ergün idi?Ergün, sanatçı kimliği dışındaki her şeyi Şirin'e anlattı?

Galiba ile biraz pozitif yaklaşayım dedim. Çocukluğumdaki bakkal Yeter Abla'nın samimiyeti, komşularla kardeş gibi büyüdüğümüz çocukları, her biri teyzem halam gibi gördüğüm Fatma Abla, Müzeyyen Teyze ve Hanife Teyzeler, kendi çocukları gibi gözetleyip koruyan anne kıvamındaki yaklaşımlar? Sezen Aksu'nun şarkısındaki sözleri gibi, '' Eskidendi Çok Eskiden ''

Bu ay ki değerli konuğum büyük usta oyuncu Yaprak Dökümü'nün "Ali Rıza Baba"sı Halil Ergün, köşeme konuk olduğu için teşekkür edecek kadar centilmen ve alçakgönüllü. Kendisi, hayatın içinde ne olduğunun, kim olduğunun hazmını yaşamış olması da ayrıca sevindirici. Aynen girişte yazdığım sözler gibi, usta oyuncu Halil Ergün'de sanki mahallemizdeki "Halil Abi", "Halil Amca" gibiydi. Samimi ve akıcı röportajı için teşekkür ediyorum.

Zekeriyaköy'de kendine has kurmuş olduğu organik yumurta ve organik tavuk besleme çalışmalarını destekliyorum. Gelecek hafta Feriköy'deki organik pazarda buluşmak üzere ayrılırken, Tanrı'nın sonsuz sevgi gücü ile uğurluyor, meleklerin hepimizi korumasını diliyorum. /Ferhat ŞİRİN

-Tanrının nezdinde özgürlük düşünen insan karakter oluşturan insan mıdır?

"-Özgür olmayı isteği biraz insanın kendisini talep etmesidir. Bu da onun şahsi macerasını başlatır. İşte bu durum da kişinin karakteri olur. Ama tanrının kişiye aşıladığı, kişilerin doğuştan getirdiği bazı değişmez temel özellikler elbette vardır. Ve bu temel özellikler mutlaka ki, hayat macerasında kişi karakterinin oluşmasında çok önemli bir etken. "

-Hayal gücü cesaretin ötesinde midir?

"-Tam tersi cesaretin gerisindedir bence. İnanıyorum ki insanlar, akşamları sevişmeden sonra veya uykuda aslında başlarını tek olarak yastığa koyarlar. Ve muhtemelen yine bütün insanlar hemen uyumadan hayal kuruyorlardır. Oysa o hayali, daha toplumsal hale getirmek ya da hayali bütün güne sığdırmak cesarettir. Çünkü hayali güne yaydığınız zaman, bütün gelişmelerin hayalle başladığına inanan bir insansanız, hayatınızın hayal üstüne kurulu olduğunu bilirsiniz. Aslında hayal olanı gerçek hayatta uygulamaya başladığınız cesaretli olmaya başlamışsınız demektir. Hayal tek başına soyuttur, aşk gibi. Siyasal bir olay, toplumsal bir gelişme, kültürel bir insan gibi her konuda maddi ve duygusal hayaller kurabilir. Hayal kurmak bir taleptir ve hayalleri hayatın içinde yakalamaya çalışmak ise cesarettir, cesaretin ötesine geçebilmektir."

-Zihin ve düşünce üzerine Halil Ergün başarılı ve doğru uygulama yapabiliyor mu?

"-Akıllı biri olduğumu söyleyebilirim. Çocukluğumda aptallıklarım saflıklarım oldu fakat hayatın içinde var olma kavramı söz konusu olduğunda akıllıca davranıyorum ve zihnimdeki düşünceler ile yaptıklarım beni doğruluyor. Yarını hazırlamak düşüncesiyle, eğer bir şeyleri ciddiye alıyorsanız ve yorumunuz varsa zaten insan, doğa, çevre, devlet üstüne insanlaşma süreci başlar. Yoksa herkes doğar, büyür, yemek yer, tuvalete gider ve sevişir. Tüm bu insani davranışları uygularken, hareket halindedir ve yine bunları yaparken tanrının insana yazdığı kaderin, insana yazdığı maceraya göre oynar. Kişinin geleceğine ait kaderini zorlama hakkı vardır. İnsanlığı bulama olarak düşünürseniz, uygarlıkların daha doğrusu zihindeki düşüncenin çok işlevsel olduğunu bilmek zorundayız. İşte bu düşünce işlevselliği, hiç durmayan insanlaşma sürecidir. Sokakta gezen insanları gözlemliyorum. '' Benim mesleğim şudur insanları gözlemlerim'' mantığıyla değil, insanları hem severek hem kıskanarak gözlemlerim. Her bir insanın hayatı, yüzleri, yüzlerinde anlamlı ifadeleri, kimi zaman da bizlere geçen yorumları vardır. Gerektiğinde korkarım çocuklardan. Öyle mahcubumdur ki, insanların yaşadıkları baktığım yerlere yansıyor."

'-İnsanların alışkanlıklarını değiştirmek atom çekirdeğini parçalamaktan daha zor'' diyen Einstain'ın sözlerine kendi bakış açınız nedir?

"-Ben yıllarca dünyanın değişeceğine inanan biriydim. Üstüne yorum yaptığımda değişir diyemem de, insanlar geliştikçe yanlışlar düzeltilir, doğrular artı olur şeklinde uzun zaman inandım. Sonra baktım ki; değişmiyor. Tarih o kadar çok tekrar oluyor ki, bakıldığında antik çağdan kalan yapılar ve mimariler üzerinde insanoğlunun kaç bin önce yarattığı o mimari lezzet, bir süre sonra nasıl rezil bir mimariye dönüşebiliyor. Her seferinde yeniden başlıyor uygarlıklar diye korkuyorum. İnsan ruhunun ya da işte senede birkaç defa Süleymaniye Camisine gidiyorum ve saatlerce kalıyorum. Çok dini kaynaklı bir şey değil tamamen ruhumla ilgili orda bulunuyorum. Kendimle ve bir şeyle baş başa kalıyorum. Ve orası da muhteşem bir yapı. Yaratanın varlığına inanma konusunda yüreğimi ikna eden yapının görkemi beni çok etkiliyor. Daha sonra tekrar camii yapıldığında, '' nasıl oluyor da bu büyük uygarlıkta bu camii lezzetinden öbürüne gidiyorlar'' diye şaşırıp kalıyorum. O yüzden sanıyorum ki hiç bir şey değişmiyor. Bu yolculukta incir çekirdeği kadarız biliyorsunuz, doğumumuz ve ölümümüzle başlar. Tanrı bize ne yazdıysa o an ne kadar imkân tanıdıysa o kadar kalıp gidiyoruz. O süre içerisindeki her şey kişinin kendini değiştirme macerasıdır. Yoksa başka birini değiştirme meselesinin çok başarılı olduğunu artık inanıyorum. İnsanın kendi tekâmülü kendi iç meselesinin değişmesine de inanıyorum. Belki siz, sadece onu hızlandırabilirsiniz. Maddi ve manevi bir mekanizmayla belki o insanın kendisini fark etmesiyle ve o an değişme gerektiğine inandırmanın belki mekanizmasını kurabilirsiniz o kadar ama siz değiştiremezsiniz. Mesela cenazelere gitmek çocukluğumdan beri beni çok şaşırtır. Cenazelere çok fazla gitmiyorum. Beni vefasız zannediyorlar. Oradaki oyuna katılmamak adına cenazelere gitmiyorum. Ölen insanların kimi yakınım, kimi tanıdığım oluyor. Gerçekten o hüznü gitmeden yaşıyorum. Gittim zaman gidip de döndüklerim oluyor. Zeki Ökten'in hayatımda yeri çok büyüktür, ona bile çok zor gittim, arka tarafta durdum. İzmir de Lefke Kapı vardır. Bizans'tan kalma bir yoldur burası ve orada bütün sülalemin yattığı bir mezarlık vardır. Ölen insanları alelacele birden gömmeye çalışırlardı. Ölen insanın maddi konumuna göre ne kadar para alırız mantığıyla, 10 tane mi hafız başlar 2 tane hafız alıyorlardı. Kale kapısından tekrar içeri girdiğimiz an o hayat başlar dedikodusuyla, hesabı kitabıyla. İnsanın kendi hayatının ne mana ifade ettiğini düşünmek süresi o kadar kısa ki. Oysa bunu yaygınlaştırmak, o manevi dünyanın gerçekten sarıp sarmalaması lazımdır. Elbette yaşayacağız, iş yapacağız, para kazanacağız, sevişeceğiz, ticarette yapacağız ama bütün bunları insan hayatına yakışır şekilde yaptığı zaman daha anlamlı olur yaşamak. Zaten dinler insan hayatını düzenleyebilir miyiz diye çıkmıştır. Bir solcu olarak, sol görüşlü bir insan görmek artık beni nasıl heyecanlandırmadığı gibi çok aşırı dindar insanların da içtenliğine inanmıyorum. Benim için önemli olan, insanlardan alabileceğim ''insani koku''dur. Aşkların çocuğu olarak yaşadım kimse bilmez. İlla bir kıza aşık olmak gerektiğine de inanmıyorum kesinlikle. Bir kasabaya bir dostluğa bir arkadaşlığa bir çiçeğe, her şeye aşkla tutunmak hayattaki alışkanlıklarımın başında geliyor. "

-Modern hayatın yozlaştırdığı insanları nasıl anlatırsınız?

"-Kimler modern hayata adapte olmuşlar ya da ne kadar modernler? Modern olmak tamamen içsel bir olgudur. Modern gibi görünen insanlar var. Ve modernliği kıyafet, tavır davranış olarak tek tip haline gelmek zanneden de. Modernizasyonun insanları tek tip yaptığını gözlemliyorum. Oysa insanlar çok renkli, çok çeşitli olmalılar. Bana göre herkes kendi varoşluğunda yaşamalıdır. Geçerlilik ve toplumsal statüyü belirlemek adına koşuşturmak modernizasyon haline gelmiştir. Keşke, yalnızlık olsaydı da insanlar yaratıcı olsaydı.

Olması gereken modernlik, insanın kendi kendine kalması bireyselleşmesidir."

-Saplantılar insanı kendi kölesi yapabilir mi?

"-Hala kurtulmak istediğim saplantılarım var ama çok derin alışkanlıklar içerisinde de olmuyorum. Zevklerimde ve tatlarımda tutuculuğum var. ''Eski'' namına her şey beni hüzünlendirir. Çok bağlıyım eskilere, beni tuttuğu oranda geriye bakmak konusunda kavga da ediyorum. Beni çok ağır tutsak eden alışkanlıklarım vardı. Şimdi kendi hayatımı talep etme noktasında epey adım attım. Önceden pek çok yapısal farklılıkların olduğu bir hayat yaşadım. Rastlantıların her birimizde oluşturduğu kadere dönüşen durumlar var. Bu durum kişilerin hayatlarında farklılıklar yaratabiliyor. Ve bir süre sonra yaşadığın hayat kaderinmiş gibi davranış biçimin haline geliyor. Hiçbir zaman ''ah bunu yapmasaydım'' dediğim şeyler olmadı. Yaşadıklarımdan ve yaptıklarımdan pişmanlık duymadım, çünkü hayatıma dair her şeyi ben yaptım. Kimseye hesap vermediğim gibi kimseye zarar da vermedim. Herhangi kötü bir şey yapmadığım için, insanlığa dair iyi şeyler yapmak adına yola çıktım. Bu noktada bile çok iddialıyım. İnsanlar gelip benimle hesaplaşabilirler. İnsanlar bilmelidir ki hayatımın her koşulunda '' temiz yaşamaya çalıştım''Bir daha olmaması gereken şeyler varsa hayatımda ki onları bile çok irdelemedim ve bu konuda hiçte pişman değilim."

-Sağlıklı beslenmek ve yaşamak için vücut sisteminizi nasıl yöneteceğinizi biliyor musunuz?

"-Biliyorum ama uygulayamıyorum. Çünkü ben biraz gurme biriyim. Çok iştahlı bir ailenin çocuğuyum. Böyle kalabalıkta masalar sofralar kurulup yemek yenilen bir aileyiz. Ve damakçılık var kökenimde. Şimdi karar veriyorum, beceriyorum ama bir süre sonra fütursuzca yiyorum. Bir de özellikle eski tatlar olunca yiyorum. Geçenlerde intihar gibi bir akşam yaşadım. Önce çorbayla başladım, ardından annemin yaptığı etli patates vardı onu yedim, bir tabak salata iki tabak mantı ve üzerine sütlaç ile bitirdim. Psikologlar bu kadar yemenin intihar olduğunu söylüyorlar."

Bu röportaj MEDİKALTÜRK Dergisi için yapılmıştır

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum