İLHAN İREM; BURGAZ`DA DİREKSİYONA KAPANIP, NEDEN AĞLADI!

Tarihte 1 Nisan.. Neler yaşadı bu dünya, bu Türkiye? Özetle.. 1564: İlk Nisan 1 şakaları Fransa'da yapılmaya başlandı. Fransızlar, bu şakalara 'Poisson D'avril' (Nisan Balığı) adını verdiler. 1924: Münih'teki darbe girişimi dolayısıyla Nazi lideri Adolf Hitler 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 1926: 30 Ağustos'un, 'Zafer Bayramı' olarak kutlanması hakkındaki kanun kabul edildi. 1944: Şehir Tiyatrosu sanatçısı Hazım Körmükçü İstanbul'da öldü. 1949: Türkiye İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi?ne katıldı. 1954: Halka ucuz gıda sağlamak amacı güden Migros kuruldu. 1963: Eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar intihar edeceğini açıkladı. 1964: Başpiskopos Makarios'un Kıbrıs Türk Alayı'nın garnizonuna dönmesi önerisi Türk hükümetince reddedildi. 1969: Münir Nurettin Selçuk'un Amerika'da verdiği konser 525 televizyon tarafından naklen yayınladı. 1982: Nokta dergisi yayın hayatına başladı. 1993: Ulaştırma Bakanlığı'nın yayınladığı bir genelgeyle özel radyolar kapatıldı. 2005: 24. Uluslararası İstanbul Film Festivali 'Yaşam Boyu Başarı Ödülü, Sophia Loren'e verildi.

1 Nisan; benim için hep bir 'doğuş?un müjdesi oldu.. 1 Nisan?da Türkiye; gerçek, ölümsüz bir sanatçının doğumuna tanık oldu Bursa?da.. Benim için; önce dost, arkadaş, sırdaş, sonra sanatçı.. Sevgili İlhan İrem; 1 Nisan 1955?te gözlerini açtı bu dünyaya..

İlhan İrem?in bu evrendeki ilk yıllarını kendi kaleminden paylaşmak istedim sizlerle.. Hadi buyurun; 32 kısım tekmili birden İlhan İrem?in ilk yıllarına..

+ + +

Çocukluğumun su yüzüne vurduğu.. Her gittiğimde o inanılmaz üç boyutlu masal sayfalarının izlerini bulduğum, Burgaz. Bursa?nın, sonradan Güzelyalı olan Burgaz?ı.. En son, on beş yaşında, mavi yağlı boya ile rıhtım duvarına yazdığım yazıyı gördüm!

'Je t?aime İlhan?

Adamo?nun 'Mon Cinema? diye bir şarkısı vardı. 'Je t?aime? nakaratları muhteşemdir..

Hâlâ aynı etkiyi yapar mı bilemem ama o yıllarda çığlıkları duyunca tüylerim diken diken olurdu! 70?lerden, 80?lerden ne kadar çok şarkı var.. Bir daha öylesi yapılamayacak!..

'Child in Time?, Deep Purple.. 'No Quarter?, 'Stairway To Heaven?, daha bir sürü Led Zeppelin.. Jethro Tull, 'Thick As A Brick?.. Pink Floyd ayrı bir konu!

Neyse..

O, 'Je t?aime İlhan? yazısı, 1970?ten beri, ne kadar çok fırtınaya, yağmura, güneşe, poyraza dayanmışta, otuz üç yıldır hâlâ duvarda okunabilir halde duruyor!

Kokular görüntülerden daha ağır, daha yoğun bir tortu bırakıyor galiba!

Sekiz-dokuz yaşlarındaydım. Yazlığa taşınıyoruz.

Deniz kenârındaki iki katlı evimizin alt balkon duvarına oturmuştum bi ara!

Kısa pantolonlu bacaklarımı çenemin altında toplayarak, rahim kapanışı ile büzüldüğüm o yarım saatin kokusunu hatırlıyorum.

Buzlu, çarşaf deniziyle, su birikintileriyle, yağmur sonrasının berraklığında, inanılmaz bir bahar huzuru..

Esinti, bir şeyler söyleyerek dokunuyordu.

Boşluklarla buluşup, kainatın parçası olduğumu ilk kez duyumsadığım, asırlar süren yarım saat!

Babamın seslenişiyle, ilk tribimden yere inip, tekrar denklerdeki, büyük bisküvi kutularındaki eşyaları taşımaya başladığım o gün, daha sonra yaşayacağım, paha biçilmez, çocukluk ve ilk gençlik yıllarının kokusunu duymuştum..

Yağmur sonrasının toprağına, denizin kokusu karışmış! Ama çocuksu serinliğimle sevişen, bambaşka bir tazeliğin, umudun, güzelliğin, rayihası!

Başka lezzetler, başka aşklar, acılar, tekrar mutluluklar.. Ama, nerde görsem hemen tanıyacağım o kokuyu daha sonra çok az duydum hayatımda!

Yıllar, yılların üstüne binerken, masum çıplaklığımızı giydirip, ilkokuldan başlayarak, gereksiz savaş makinalarıyla donatıyorlar bizleri..

Okul formaları, aynı hedefe yönlendirilmiş, bir örnek askerlerin üniforması!

İlkokulun ilk günü, anneme dönüp; ?Bunlar niye bir örnek giyinmiş?? dedikten sonra, veli toplantılarının baş konusu olarak, aylarca siyah önlüğü giymeyi reddetmiş bir çocuk..

Nasıl, nasıl özgürdüm!

Burgaz?daki evin arka bahçesinde, bir kümes, elma, dut ağaçları ve bir kuyu vardı..

Kollarımla bütün ağzını kapatıp, dibine doğru bağırdıkça, yankılanan sesimde ne öyküler kurardım.

Sonradan müteahhide verilip, çok katlı beton yığınına dönüştürülen apartman boşluğunda, nostaljik bir insaf belirtisi olarak bırakılmış o kuyu, benim sırdaşımdır.

Mahallenin bütün piçlerini ve gözde kızlarımızı toplayıp, o arka bahçede ütünün kordonunu mikrofon yapıp, konserler verir, tek kişilik oyunlar sergilerdim. Bunlar, ilkokul, ortaokul, çağlarının yazlık anıları..

Deniz sonrası öğlen balkonlarında, çoğunlukla kavgayla biten monopol..

Akşam yürüyüşleri..

Sevgililerimizle!

Bol paça pantolonlarımız, Antuan yakalı gömleklerimiz vardı.

Rıhtım altlarında ateşler yakar, sabahlara kadar şarkılar söyler, dans ederdik. Bir türlü açılamadığımız ilk aşk heyecanlarımızla.

Şimdi bakıyorum..

Küçücük çocuklar Ecevit?in hastalığını, Dolar kurunu biliyorlar!

Eğip bükmüşler hepsini.

Aşk yok!.. Sadece ilişki!

Bir duygu kırıntısında, yan yataklardan yoksun, coşkusuz bir lezzet. Yazık!

Biz, çocuk gibiydik.. Genç gibi.. Avareydik. Başka türlü mutluyduk!

Düşüncelerimizle, dinlediklerimizle, heyecanlarımızla, aşklarımızla, sanki daha güzeldik.

Daha ileri!..

Kızlı erkekli bisiklet kervanlarıyla, bakir keçi yollarından kaynaklara, su içmeye, meyve yemeye, çiçekleri ve daha çok birbirimizi koklamaya, sevişmeye [!] giderdik!

Ailesiyle gelen sevgililerimizin hemen arkasına oturup saçlarını okşadığımız, tahta sandalyeli yazlık sinemalarımız.. Ve bir tane diskomuz vardı.

Dokuz-on yaşlarına kadar, 'R?leri söyleyemezdim.

'Anne, biv liva vev! Haydav Abi?ye bisikletimi yaptıvıcam..?

Çocukluğumun anıtıdır Haydar Abi!

Bugün aynı işi yapıyor Burgaz?da.

Bisiklet tamir ediyor.. Zeytinyağı, sabun yapıyor, 80 yaşlarında..

Heykelsi beyaz, Mozart saçlarıyla, ayakta hâlâ!

Her gittiğimde, eskiye dönüşlere gönüllü kaçışlar içinde otururum karşısına. O da, göçmen şivesiyle, tekrar tekrar çocukluğumu anlatır bana.

Sırtüstü uzanıp, cırcır senfonili tarlalara, saatlerce yıldızları seyrederdik.. Beynimiz karıncalanıncaya kadar ötesini düşünerek!

Ve mum ışığında, dört köşe şişeli Aral Vermut içip, Pink Floyd dinlerdik.. 'Set The Controls For The Heart Of The Sun..?

Ve ne kadar çok gülerdik!

Burgaz?ın yaz ortasında kararması.. Ve poyrazı meşhurdur!

İnsanların evlerine kapanmasıyla, bomboş kalan sahilleri..

Bazen haftalar süren, o gri vahşi yalnızlık duygusunu severdim.

Biz, geleceğin dünyasına da bir şekilde hazırlayarak kendimizi, gündemin erişemediği duvarlar ardında, büyülü, olağanüstü bir çocukluk ve gençlik büyüttük.

1969?du, bisikletle köy kahvesinin önünden geçerken, radyodan kulağıma çalınmıştı Apollo?nun başarılı Ay inişi...

Plaj evlerinin duvarında, mini eteğiyle önünden geçişimi bekleyen sevgilimden daha önemli değildi bu..

'Kurnaz Kâmil? vardı! Şair.. İçerdi.. Hep içerdi.

O zamanların pek çok Türk Sanat Müziği şarkısının güftelerinin kendisine ait olduğunu anlatırdı!

Evi, ailesi yoktu!

Sahilde, rıhtım altlarında, orda burda sabahlardı.

Ne şakalar yapardık ona!

Nasıl hoşgörülüydü!

Birgün, saf ispirtoyu içti ve uçtu!

Çocuk belleğimde ondan birkaç dize kaldı;

'Rakıya su katamam.. Çünkü ben sulu adam değilim..?

'Benim adım Kurnaz Kâmil, kargadan başka kuş tanımam..?

+ + +

Yazın bir de kulübümüz vardı;

'Black Cat...?

Bir evin bodrum katında dans partileri, masum sevişmeler, bisiklet, yüzme yarışları..

Tabelâmız, amblemimiz, üye kartlarımız..

Asfaltlara, duvarlara, her yere 'Black Cat? yazıyorduk.

Bir gün, bir sürü jip ve arabayla, 'Black Cat?i polis ve jandarmalar bastı. Bizi, illegal bir yeraltı örgütü sanarak..

Duvarlardaki resimleri ve seks dergilerini gören komiserin kahkahalarını hatırlıyorum.. Bir de telsiz konuşmasını! ?Amirim, bunlar tıfıl, çoluk çocuk, merak edilecek bir şey yok!?

On dört yaşındaydım. Ve bütün bunlar yaşanıyorken yazlık evimizin arka tarafındaki zeytinliklerde, kendi emeğimizle, hasırdan ve çıtadan sınırlar yapıp, ortasına pist diye betonlar dökerek kurduğumuz kafeteryada grubumuzla her akşam dans müziği yapıyorduk..

'Quando L?amore Diventa Poesia?

'Rain?

'Bad Moon Rising?

'Down On The Corner?

'Sugar Sugar?

'In-A-Gadda-Da-Vida...?

Sonra büyüdük!

Yıllar sonra.. 1992?de, Hansu?ya çocukluğumun yeşil-mavi hazinelerini göstermek için, Burgaz?a gittiğimde, Ataköy ve Kumburgazvari beton ucubeleri.. Yeşilliği ve insanlığıyla, yok olan her şeyi gördüğümde, arabamın direksiyonuna kapanıp, ağladım.. Ağladım..

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.