Avukat Aslı Nur Çanakçı

Avukat Aslı Nur Çanakçı

SESSİZLİK BOZULDU, DOSYALAR KONUŞTU: “MAGAZİN ADLİYESİ” GERİ DÖNDÜ!

 

Bahar ayları sadece doğayı değil, davaları da yeşertiyor sevgili takipçilerim... Ancak ben bu defa bir ay boyunca magazin adliyelerine değil, kendi nikah dosyama koşturdum. Düğün hazırlıkları, nikah salonu protokolleri, gelinlik provasında ceza hukuku konuşmalarım... Derken satır arası değil, sayfa arası bile açamadım sizlere. Ama 5 temmuz’da düğünüme hazırım, geldim ve şimdi elimde 5 taze magazin dosyasıyla kaldığım yerden başlıyorum. Nikah şahidim gibi olun, bu haftaki yazının da tanığı siz olun.

Linet vakasıyla başlayalım. Konser vereceği sahneye çıkamadan protestolarla karşılaştı. Kuliste gözyaşları içinde çektiği videoda, "can güvenliğim yok" dedi ve sahneden indi. Bir sanatçının sadece sesiyle değil varlığıyla da hedef olabileceğini gördük. Linet’in İsrail asıllı olması ve geçmişte yaptığı bazı açıklamalar gerekçe gösterilerek hedef gösterilmesi, aslında konser iptalinden çok daha büyük bir hikâyeyi gündeme taşıyor: Nefret söylemi ve kişinin etnik kimliğinden dolayı linç edilmesi.

Burada çok önemli bir hukuki mesele var: Anayasa'nın 26. maddesiyle ifade özgürlüğü hepimizin hakkı ama bu özgürlük, başkasının hayat hakkını tehdit edecek hale gelirse, hukuk frene basar. Yani biri çıkıp bağırabilir, protesto edebilir ama bu bağırış çağırış birini korkutup sahneye çıkamaz hale getiriyorsa, bu artık özgürlük değil tehdide dönüşür. Üstelik protesto hakları bile barışçıl olmak zorunda. Eğer içinde küfür, tehdit, fiziksel saldırı varsa protesto olmaktan çıkar, suç olur.

SANAT ÖZGÜRLÜKLE YAŞAR, KORKUYLA DEĞİL.

Türk Ceza Kanunu’nun 122. maddesi de bu noktada devreye girer. Bu madde, halk arasında "nefret suçu" olarak bilinir. Yani bir kişiye dini, dili, ırkı ya da inancı sebebiyle hakaret ederseniz ya da zarar verirseniz, bunun adı artık ifade özgürlüğü değil, cezalandırılacak bir suçtur. Linet’in bu yaşadığı olayda eğer savcılık, protestoların bu çizgiyi aştığını düşünürse sorumlular hakkında soruşturma bile açabilir. Kısacası, herkesin sahneye çıkmaya da, protestoya da hakkı var ama sınır: başkasına zarar vermemek. Sanat özgürlükle yaşar, korkuyla değil.

EVLİLİK, KARDEŞLİK, BASKI, ÖZGÜR İRADE VE ÇOKÇA GÖNÜL KIRIKLIĞI

Sırada yılların sessizliğini bir anda bozan Gülden Karaböcek var. Meğer meşhur enişteyle olan evliliğin arka planında başka bir hikâye varmış: "Ablam beni mecbur etti" dedi ve 50 yıllık suskunluğu yırttı attı. Türk Müziği tarihinin en uzun süren küslüklerinden biri olan Karaböcek kardeş çatışması, bir hukuk öğrencisinin aile hukuku ödevi gibi karışık. Çünkü bu hikâyede evlilik, kardeşlik, baskı, özgür irade ve çokça gönül kırıklığı var.

Türk Medeni Kanunu diyor ki: Evlilik, ancak iki tarafın serbest ve bilinçli rızasıyla kurulabilir. Yani nikah memuru sorduğunda "evet" demek yetmez, bu “evet”in arkasında bir gönül, bir özgür irade olacak. Eğer biri "evet" demeye mecbur bırakıldıysa – bu mecburiyet bazen tehdit, bazen aile baskısı olabilir – bu evlilik geçersiz sayılabilir. Hukuken buna "korkutma" ya da "irade sakatlığı" denir. Şimdi diyeceksiniz ki 50 yıl geçmiş, ne davası? Evet, zaman aşımı nedeniyle dava açmak mümkün değil ama bir travmanın ne kadar süreceği mahkeme takvimiyle sınırlı değil.

Gülden Karaböcek’in açıklamaları, kadınların aile baskısı nedeniyle nelere katlandığını bize tekrar hatırlattı. Sırf büyükler uygun gördü diye, "aman elalem ne der" diye yapılan evliliklerin, kişilik haklarına ve hayat kalitesine nasıl zarar verdiğini gösterdi. Hukuk bize sadece haklarımızı değil, seçimlerimizin sorumluluğunu da anlatır. Umarım bu açıklamalar başka kadınlara cesaret olur, geçmişin yükü de belki bu şekilde biraz hafifler. Ve belki bir gün Karaböcek kardeşler, aradaki 50 yılı bir türkünün sözleriyle silebilir.

ESKİ SEVGİLİ OLMAK, HER ŞEYİ ANLATMAK İÇİN BİR SERBEST KART DEĞİLDİR.

Gelelim sansasyon severlerin favori dosyasına: Mehmet Ali Erbil ve Gülseren Ceylan. Eski sevgili Ceylan, ilişki detaylarını açık açık ifşa etti. "Mahrem hayatımıza dair her şeyi anlattım" deyince işin rengi değişti. Erbil’in başvurusu üzerine mahkeme bir ay süreyle uzaklaştırma kararı verdi. Mahremiyetin bu kadar açık saçık konuşulduğu bir dönemde, bu karar aslında önemli bir sınır çiziyor. Sosyal medyada anlatılan her şey, "hikâye" değil, birinin özel hayatı olabilir.

Türk Medeni Kanunu 24. ve 25. maddeler kişilik haklarını korur. Yani sizin onurunuz, özel hayatınız, saygınlığınız bu maddelerle güvence altına alınır. Eğer biri sizinle yaşadığı bir ilişkiyi detaylarıyla herkesin gözü önüne sererse, bu sadece ayıp değil, aynı zamanda hukuki bir saldırıdır. Bunun ceza karşılığı da var: TCK 134. maddeye göre özel hayatın gizliliğini ihlal edenler hapis cezasına bile çarptırılabilir. Mahkeme bu olayda, Gülseren Hanım’ın Mehmet Ali Bey’in kişilik haklarını ihlal ettiğine kanaat getirip uzaklaştırma kararı verdi.

Bu karar, "ilişkiler bitse bile saygı bitmez" diyen hukukun tokadı oldu adeta. Çünkü ilişki geçmişte kalsa da kişilik hakları bugün hâlâ geçerli. Eski sevgili olmak, her şeyi anlatmak için bir serbest kart değildir. Ve unutmayın: Sosyal medyada ağzınızdan çıkan her cümle, adliyede önünüze belge olarak konabilir. Magazinle karışık hukuk böyle bir şey işte!

SOSYAL MEDYA ALKIŞ TUTAR AMA ADALET SUSAR.

Ve Özcan Deniz... Aile içi davalar konusunda adeta magazinin sabit başrol oyuncusu oldu. Kardeşiyle yaşadığı miras, tapu, uzaklaştırma meseleleri derken şimdi sosyal medya üzerinden "Başaramadılar, o yüzden çok öfkeliler" gibi göndermeler yapıyor. Şahsi mesele kamuoyunun ekranına düşünce işler iyice karışıyor. Bu durum artık aile içi bir tartışmadan çıkıp kamusal bir ifşa savaşına dönüştü.

Burada iki kritik hukuki mesele var: birincisi kişilik haklarının ihlali, ikincisi devam eden bir dava sürecinde kamuoyu baskısı yaratmak. Medeni Kanun'a göre herkesin şeref ve haysiyetinin korunması esastır. Eğer bir sosyal medya paylaşımı kişiye açıkça hedef alıyor, karalıyor ya da özel bilgileri açığa vuruyorsa bu durum tazminat davasına sebep olabilir. Aynı zamanda sosyal medyada yapılan bu tür paylaşımlar mahkemeleri etkilemeye çalışmak gibi algılanabilir. Yani "hukuki strateji" sanılan şey, bazen "hukuka müdahale" gibi de görülebilir.

Özcan Deniz gibi kamuoyunda sevilen bir figürün, aile içi sorunlarını herkesin gözünün önünde tartışması üzülerek söylüyorum ki sadece kendisine değil, davaya da zarar verir. Aile hukuku meseleleri mahremiyetle yürütülmelidir. Yoksa hukuk değil, dedikodu kazanır. Tavsiyem şu: Aile işleri için ekran değil, hâkim karşısı tercih edilmeli. Çünkü sosyal medya alkış tutar ama adalet susar.

MAHKEME KELİMEYE BAKAR, NİYETE DEĞİL.

Son olarak Deniz Akkaya. Show Haber’in Genel Yayın Yönetmeni Rıdvan Bıyık’a yönelik sosyal medyada yaptığı paylaşım, kendisine 50.000 TL’lik tazminat davası olarak geri döndü. "İçinizden geçerim, öç alamazsınız, anlatırım ha" gibi cümlelerle şahsı hedef aldı. Mahkeme de "Bu kişilik hakkı ihlalidir" dedi, Akkaya’yı tazminata mahkûm etti. Bu dava bize, öfkenin tuşlara değil, önce vicdana sorulması gerektiğini öğretiyor.

Sosyal medya, içini dökme yeri değil artık bir mahkeme salonunun dijital hali gibi. Medeni Kanun 24-25 ve Türk Ceza Kanunu 125 (hakaret suçu) burada devrede. Yani biri hakkında aşağılayıcı, küçük düşürücü ya da tehdit içerikli bir paylaşımda bulunursan, o kişi sana dava açabilir ve kazanabilir. "Ama ben sinirden söyledim!" demek hukuken mazeret sayılmaz. Mahkeme Kelimeye Bakar, Niyete Değil.

Akkaya’nın yaşadığı bu olay, aslında hepimize bir dijital uyarı. Özellikle tanınmış kişilerin bir paylaşımı sadece takipçilerine değil, mahkemeye de gider. Sosyal medya mahrem değildir, delildir. Kısacası parmaklarınıza hâkim olamıyorsanız, bir gün hâkim size olur. Deniz Hanım’a geçmiş olsun dileklerimizi iletelim, ama bir yandan da “dijital özdenetim” dersi olarak cebimize koyalım.

Bir ayın telafisi böylece dolu dolu yapılmış oldu. Ben artık düğün dosyamı kapatıp, magazin adliyelerine geri döndüm. Haftaya yeniden görüşmek üzere, baharın hem çiçek hem adalet açtırması dileğiyle... Sevgiyle kalın.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.