
Erol IŞIK
TATİL BELDELERİNDE DENİZE GİRİLMİYOR
Yaz ayları geldiğinde magazin gündemine “lahmacun fiyatları” ile “ünlülerin selülitleri” bomba gibi düşer. Fedon’un meşhur atlayışı olmadan başlamayan yaz magazininin ortasına geldiğimizi ise Gülben Ergen’in denize girmesiyle anlarız. Magazincilere haber verip, açıları ayarlanınca Gülben Ergen de denize meşhur girişini yapar.
Neredeyse her sene rutine bağlayan bu “magazinsel” atraksiyonlar, birkaç senedir yerini orman yangınlarına bıraktı. Orman yangınları başlayınca yaz aylarının geldiğini de içimiz burkularak hissederiz. Bu yıl da öyle oldu ve kelimenin tam anlamıyla “içimiz” yandı.
Ardından yanan yerlerin otel olmaması için kampanyalar, hükümete muhalif sanatçıların birbiri ardına açıklamaları geldi. Tabii ki, koca koca adamların da karşı açıklamaları birbirini takip etti.
Böylelikle nihayet yazın geldiğini de anlamış olduk.
Hatta Gülben’den sonra yazın sonuna doğru yaklaşmaya başladığımızın da farkına vardık.
Orman yangınları kadar olmasa da içimizi burkan bir durum var tatil bölgelerimizde.
Deniz kirliliği…
Evet, koca Ege ve Akdeniz’i kirlettik artık.
Hangi koya giderseniz gidin, suyun yüzeyinde mazot atıklarını, teknelerden atılmış domates ve patlıcan kabuklarını görebiliyorsunuz.
Bu sadece meşhur beach’lerde değil en ücra koylarda bile artık böyle.
Az önce sahilde denize girenler, teknelerine binip biraz açıldıktan sonra akşam sefası yapmaya başlayınca çevre temizliğini unutuyorlar. Sanki açık denizde attıkları o kabuklar sahile gitmeyecekmiş gibi denizlerimizi kirletmekten çekinmiyorlar.
Ertesi gün yine o denize kendileri giriyor.
Sonra da tatil bölgelerindeki denizlerin kirliliğinden yakınıyorlar.
Özetle; “Karpuz kabuğu denize düşmeden yaz gelmez” diyenler, atasözünü uzatıp “domates kabuğu”, “patlıcan kabuğu” veya “yumurta kabuklarını” da denize atıp yazın geldiğini ilan ediyorlar.
İnanın, kısıtlı bütçeyle tatile çıkanlar, lüks bir tatil geçirenlerden daha az denizlerimizi kirletiyorlar.
Organik atıkların yanı sıra sadece “mazotlarını” değil, “organik mazotlarını” da denize bırakmaktan çekinmeyenler, ertesi gün “kendi mazotlarının” içinde yüzüyor.
Çevre bilincinin zenginlik ya da yoksullukla ilgisi yok.
Siyasi bir tarafı da yok.
İnsanlıkla ilgisi var.
Akılla ilgisi var.
Sağlıklı düşünmeyle ilgisi var.
Evet, orman yangınları doğanın katledilmesidir.
Ama denizlerimizi kirletmek de ondan aşağı kalmaz.
Üstelik o deniz, akşamdan sabaha kendini yenileyemez.
Bu bilinci yerleştirebilirsek o canım denizlerimizi koruyabiliriz.
Yoksa sadece “karpuz kabuğu” değil, birçok “kabuk” içinde yüzmek zorunda kalırız.
Kalın sağlıcakla…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.